21 Aralık 2014

Cimri | DT

Bir cimri düşünün çevresi tarafından ötekileştirilen. Hiç olacak şey mi? Her ne kadar olması gereken buysa da hepimiz biliyoruz ki günümüz dünyasına döndüğümüzde yaşam tarzı bunu kaldıracak sağlam tabakaya henüz ulaşmadı.


    14 Aralık’ta Kenan Işık’ın yönettiği Mehmet Ali Kaptanlar’ın alıp götürdüğü bir devlet tiyatrosu oyunu olan Cimri’deydim. Ahmet Vefik Paşa’nın çevirip Bursa’da sahneleterek Osmanlı’ya adapte ettiği Cimri’yi ben ilk olarak Kenan Işık’ın yönetmenliğinde izlemiş bulundum. Klasik bir esere uygun bir dekor, uygun kostümler ve onu evrensel boyuta ulaştıran piyano ile sahnedeki görsellik ve işitsellik ruhu okşuyordu.  Dekorda dikkatimi en çok çeken noktalar Moliere’in resmi ve piyanonun merkeze konulmuş olmasıydı.  Moliere’in resminin duvarda asılı oluşu, işi ciddileştiren bir imza niteliğindeydi.


  
      Seyirciyi oyuna ısıtmak için henüz oyun başlamadan çalınan piyano , salonun en kötü koltuğundan bilet aldığım için yakınmalarımı susturacak kadar iyi geldi o an bana.  Oyunun başı, arası ve sonu gibi sınırları keskin çizilmiş bir zamanlama da çalınmasaydı da kendisini sürekli hissedebilseydik belki daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum.  Çünkü bana göre piyano klasik bir esere eşlik edebilecek en doğru enstrümanlardan biridir ve eğer oyun içerisinde dekorun merkezine  yerleştirildiyse müzikal anlamda da sonuna kadar kullanılmalıdır. 

     Cimri’nin sahneleniş tercihlerinde kafa karıştıran noktaların olduğunu hissettim izlerken. Öncelikle Ajda Pekkan’dan bildiğimiz “Palavra” şarkısının “Parayla”tarzında yorumlanışının oyuna fazla geldiğini düşündüm. Gerçekten böyle bir şeye ihtiyaç var mıydı veya neden ihtiyaç duyulmuştu? Zaten oyun içerisinde Harpagon, çöpçatan, şoför gibi eseri günümüze çeken, klasik tarzı kırıp metni evrensel boyuta taşıyan karakterler  mevcuttu. Üstelik bu bir müzikal oyun değildi ve bu anlamda bir hazırlığın sadece bir açıklaması olabilirdi; bu da oyunu trajediden sıyırıp yönünü komediye çevirme düşüncesiydi.  “Parayla” şarkısıyla  seyircinin artan temposu sönük bir giriş sahnesiyle havada kaldı.  Genç oyuncuların ezber yeteneklerine diyecek sözüm yok. Fakat  özellikle Çöpçatan rolündeki Zeynep Erkekli gibi metne canını kanını veren muhteşem bir oyuncunun yanında, metnin kağıtta yazılış şekline kadar gözümüzün önüne getiren, ezber oynayan oyuncular hem seyircinin afallamasına neden oldu hem de oyunu yavaşlattı. Bir an şimdi bu komedi mi?, klasik mi?, trajedi mi? kararsızlığı yaşadım. Bu duruma zamanla alışmaya başlasak bile, oyunun son sahnesinde” yıllar sonra babaya kavuşma faslı” seyirci olarak bizden beklenilenden farklı tepkiler vermemize sebep oldu maalesef.


       Ne demişler önce tuzlu, sonrasında tatlı gelirmiş. Biraz da tatlı tatlı anlatmaya başlayayım hemen. Oyun boyunca sürekli olumsuz yerlere takılıp kalmadım tabi ki. Öyle sahneler de vardı ki açıkları kapatır cinstendi. Mesela;  Zeynep Erkekli,  çöpçatan rolüyle Harpagon’dan para koparmaya çalıştığı sahnesinde harikalar yarattı. Aşk koltuğunda Harpagon’a ettiği iltifatlar, işveli cilveli tavırlar ve hareketli oyunculuğuyla bizleri gülmekten kırdı geçirdi. Oradaki tek sıkıntı ise aşk koltuğunun arkalı önlü olması ve dolayısıyla koltuğun bir tarafına oturan Harpagon’un sadece sırtını görebilmemiz oldu. Favori olarak gördüğüm  ikinci sahneye gelelim şimdi de. Harpagon’un parasını kaybedişinin acısıyla ağlandığı sahneye de başta görsellik açısından ve tabi ki oyunculuk açısından hayran kaldım. Işıklar kapatıldığında ve pencereler maviye döndüğünde, bir cimrinin, parasını kaybetmesinin sızısıyla yarattığı dünyasına götürdü bizleri Harpagon. Penceredeki  mavi ışık ve ardında dans eden ateş gibi eller güzel bir ambiyans yarattı. Peki kimdi bu parayı çalan? Bunun derdine düşen Harpagon’un “hırsız”ı bulma çabaları bizim tarafımızdaki ışıkları bile yaktırdı. Seyirciyi oyuna dahil eden hırsız arayışını eğlenceli buldum. Ama izlediğim diğer devlet tiyatrolarında da var olan “KİM BU HIRSIZ?” vurgusu Cimri’de de ne kadar alkış alsa da bence Cimri’nin kurgusuna fazla geldi. DT’nin cesaretini, izlediğim diğer tiyatrolarda gördüklerimi bu konuda ayakta alkışlarken, belki her hafta farklı tiyatrolarda aynı vurguyu dinlemekten bıkmışlık sendromuna girdiğimden böyle düşünüyorumdur kim bilir?


        Sonuç olarak Cimri her ne kadar bir kaç noktada beni üzse de, ortada yazılmış upuzun bir metnin ve o metnin arkasında duran sağlam oyuncuların verdikleri emeğin var olduğu göz ardı edilemez bir gerçek. Devlet tiyatrosu olmasının avantajıyla da olsa dekoru ve kostümlerinden de tam not aldı benden. İzlemenizi tavsiye ederim.


#tiyatroyagidin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.

Recommendations by Engageya