6 Ağustos 2014

Aylaklığa Övgü Kitabının Sosyolojik Analizi

 Kitabın yazarı: Bertrand RUSSELL

 Kitabın yayınevi ve yayın yılı: Cem Yayınevi / 1997

 Kitabın Çevirmeni: Mete Ergin

 Yazarın kitabı yazarken yararlandığı bilimsel disiplinler:

 Sosyoloji, Felsefe, Tarih, Edebiyat, Siyaset Bilimi, Ekonomi

 Yazarın savunduğu savlar :

          Russell’e göre dünyamızda çalışmak insanlar açısından erdem olarak algılanmaktadır. Çalışmanın erdem olduğu yolunda zihniyet oluşturan tamamen bir tüketim toplumu oluşturmaya çalışan endüstri ülkeleridir. Russell ''Gayet ciddi olarak şunu söylemek isterim ki, modern dünyada çalişmanin erdem olduğuna inanma yüzünden çok büyük zararlar doğmaktadır ve mutluluğa giden yol, refaha giden yol, çalışmanın örgütlü bir düzen içinde azaltılmasından geçer.'' demiştir ve her insanın günde 4 saat çalışmasını hem işsizliği ortadan kaldıracak bir çözüm olarak hem de insanların boş zaman yaratmasını sağlaması için bir fırsat olarak görmüştür. Çalışma ahlakının çalışmanın ikinci tanımına uyan şekliyle biçimlendiğini savunmuştur. Bu ikinc tanım birinci tanıma göre daha kendi deyimiyle daha tatlıdır ve para getirmektedir. Yeryüzündeki maddeyi diğer bir maddeye göre değiştirmektense, bunu yapmayı başka birine söylemenin çalışma ahlakını belirlediğini savunmuştur. Çalışmanın ikinci çeşidini benimseyenlerin aylaklığı sadece kendilerine uygun gördüklerine ve diğer insanlara yakıştırmadıklarını vurgulamıştır. Peki Russell’e göre olan bu durum nasıl meydana gelmektedir? Yani aylaklıkla birlikte hemde para kazanmayı başarmak için bir insanın neye ihtiyacı vardır? Bunun için Russell tarih ve siyaset biliminden incelediği olaylardan yola çıkarak, etkili konuşma ve yazma sanatı ve reklamcılık gibi marifetlerin insanı bu konuda üstün tuttuğunu savunmuştur. Çalışma isteği inancı Russell’e göre modern döneme uydurulamamış ve bir alışkanlıktan öteye geçememiştir. Modern dönem sağladığı çağdaş teknoloji ile insanları kölelik sisteminden uzaklaştırmıştır. Makineleşme sayesinde insanların köleleştirilmesine gerek duyulmamaya başlamıştır.

          Russell uygarlığın modern dünya ile birlikte oluşmaya başladığını yazmıştır. Bunun nedeni boş zamanın mevcut duruma gelmesidir. Modern zaman öncesinde azınlığın boş vakte sahip olması için büyük bir çoğunluk emek harcarken modern zaman sonrasında buna gerek kalmamıştır. Modern zamanda harcanan emek miktarı azalmış olsa da tüketim toplumu anlayışı boş vakti insanlar arasında hala pay etmemiştir. Bu yüzden oranları farklı dahi olsa her insan hayatında ister istemez bir insan belirli bir miktar insan emeği tüketmektedir. Bu bir adaletsizlik göstergesidir ve bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için boş vaktin akıllıca kullanılmasına yönelik eğitimin gerçekleşmesi gerekmektedir.

          Geçmişte ufak bir aylak sınıfın boş vakti, günün fazlaca bölümünü emeğini harcamakla geçiren büyük bir çalışan sınıf tarafından sağlanıyordu. Russell’e göre bu adaletsizliğin yanında gözden kaçırmamamız gereken şey uygarlığın aylak sınıf tarafından geliştirilmesi olmuştur. Sanatı ve bilimi geliştiren kişiler bu gruptan çıkmıştır. “Aylak sınıf olmasa, insanlık barbarlıktan hiç kurtulmazdı.”

          Russell’e göre geçimi sağlamadan her şeyi öğrenmeye vakit yoktur. Yararlı bilgi çok yararlı olmakla birlikte, sağlık alanında büyük gelişmeler doğurmuş hatta bir şehir halkını zehirli gazlarla yok etme yolunu bulmuştur. Fakat sadece geçimini sağlamak veya bilgiyi öğrenmek insanların doğru seçimler yapmasını sağlamamaktadır. Bunu Russell bir örnekle açıklamıştır. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman politikasını yöneten adamlar Amerika’yı müttefikler safına iten denizaltı saldırıları yapmışlardır. Bu Alman yöneticilerinin verdiği hatalı kararlardan biri olmuştur. Bunun nedeni Russell’e göre Alman yöneticilerinin kafalarını bir noktaya sabitlemeleri ve hiç tatil yapmamalarıdır.



          Mimarlık barınak sağlama amacı dışında; bir fikri, insanların kafasına taşın göz kamaştırıcılığını kullanarak yerleştirme amacı taşımaktadır. Russell bu düşüncesini birçok örnekle sağlamlaştırmıştır. Ülkemize baktığımızda bu fikrin doğruluğunu meclisin toplandığı alanları veya belediyelerin binalarını düşünerek ispatlayabiliriz. Bir iktidarın mimarı kullanma nedeni kendine olan saygıyı ve yetkilerini meşrulaştırmak istemesidir. Bunun yanında birçok neden bulabiliriz. Ticarette mimari gelişimi sağlayan etkin nedenlerdendir. Russell bunu Ortacağ’da ki özensiz yapının ticaret sonrasında görkemli bir hal alması ile örneklendirmiştir. Mimarlığın aile yapısındaki yerini analiz eden Russell ferah odaların, çocukların zarar görmesini engelleyecek avluların tasarlanmasını vurgulamıştır. Günümüzde Metropol şehirler kapitalizmin göbeği halindedir. Bunu mimarideki başarılarıyla sağlamaktadır. Bu bir bakımdan binaların insan bilincine egemen olması anlamına geliyor. Örneğin adliye koridorlarının bile upuzun ve dar olması insanların sabrını zorlamakta ve hareketlerini sınırlandırmaktadır. Hareketleri sınırlandırılan insanın düşünceleri de aynı şekilde görünmeyen duvarların arasına sıkışmış demektir. Başka bir örnek verecek olursak metropol şehirlerde ağaçlık alanların azlığı bunun aksine alışveriş merkezlerinin ihtişamlı binalarının fazlalığı da insanların doğaya uzak kalmasına neden olup yaratıcılıklarını minimum düzeye indirmektedir. Alışveriş merkezlerinin binaları insan yaratısının tasarımıdır ve bu binaların çevresinde yaşayan insanlar doğanın insana sunduğu geniş hayal dünyasından uzaktadır; sadece bir kişinin tasarımına adeta hapsolmuştur. Birçok önemli buluşun kentleşme dünyamıza girmeden önce gerçekleşmesinin nedeni ise insanların eskiden her gün gözlerini doğanın en çıplak haline açıp bomboş olan hayal dünyasını doğadan ilham alarak genişletmesidir. Ayrıca Russell, kadının evdeki rolünün tamamıyla çocuk bakmak olduğuna karşı çıkmıştır. Bunun yerine kadının ve erkeğin bir işte çalışmasının çocuklara göstereceği ilgi ve şefkat açısından olumlu olacağını savunmuştur. Kadının ev işlerinden yıpranıp çocuklarına yetememe durumunu kadının iş hayatına girmesi ile çözüleceğinden bahseder. Mahremiyet duygusunun yüceliğini savunmuştur. Ailelerin ne kadar geçimsiz olursa olsunlar mahremiyetlerini her zaman koruduklarını söylemiştir.

          Üretim ve tüketim hakkında Robinson Crusoe örneği açık ve güzel bir örnek olmuştur. Endüstri ülkeleri diğer ülkelerden, kendi ürettikleri malların cinsinden hiçbir ödeme kabul etmemişlerdir. Bunun yerine altın şeklinde ödeme kabul ederler. Uluslar, eğer anlaşmalar yoluyla hangi ulusun ne üreteceği konusunda anlaşabilselerdi böylece bireylerin üretimde sergiledikleri gayret minimum düzeye düşecekti. Fakat Russell’e göre hiçbir ulus henüz bunu anlamış değildir.

          Russell’e göre alışverişte satıcı daima alıcıdan daha memnundur. “Ne yiyebildiğim, ne de giyecek olarak kullanabildiğim, ama bu güzelim ayakkabılar yerine taşımak zorunda kaldığım şu pis kağıt parçalarından kurtuldum da ne iyi ettim.” diyen insan bulmak zordur. Genelde insanlar aldıkları ürünü satışa oranla önemsiz sayarlar. Fakat burada Russell’in sağlık harcamaları hakkında farklı bir çıkarım yapması gerektiği görüşündeyim. Sağlık konusunda da birey harcadığı parayı önemser fakat her zaman ilk önemsediği konu sağlığı olur.

          Russell’in bir kasabın rakiplerini sindirmesi için halkı vejetaryen yapması yönündeki örneği de önemli bir örnektir. Bu örnek dış ticaretin, ulusları zenginleştirdiğini gören diğer uluslar tarafından gümrük vergileri konularak kısıtlandırıldığını fakat bunu kısıtlayan ulusunda aynı oranda zarara uğradığını göstermektedir. Bunu kapitalizm dünyasında birbirini rakip gören iki şirketin birbirini karalayan reklamlarından sonra iki şirketinde zararlı çıkmasını da örnek verebiliriz.

          Ufak azınlığın iktidarının meşruluğuna Russell kör inancın da yardımcı olduğunu savunmaktadır. Kör inanç öyle bir şeydir ki Russell’in kitabın başında bahsettiği gibi insanın konuşma ve yazma sanatı doğrultusunda çoğunluğu etkisi altına almasını sağlar. Örneğin finans konusunda rahat konuşan kişi sıradan vatandaşın gözünden saygı ile karşılanır. Bu marifete sahip kişilerin fazla bilgiye ihtiyaçları olmadan çoğunluğu etkisi altına alması toplumu ve uygarlığı geriye götüren bir sebeptir.

          Russell komünizm ve faşizm destekçilerinin birisini desteklememe durumunda diğerini destekleme gibi bir yönelimlerini olduğunu savunmaktadır. Aynı zamanda komünizm ve faşizmi kabul edemeyeceğini vurgulamıştır. Faşizme karşı itirazlarının, komünizme karşı itirazlarından daha basit ve daha temelli olduğu görüşündedir. Komünistlerin amacı Russell’e her ne kadar uygun gelse de komünistlerin izledikleri yoldan rahatsız olur. Faşizm konusunda ise hem yol hem amaç olarak yanlışlar bulmaktadır. Ona göre faşizm antidemokratiktir ve karakterinde milliyetçilik ile kapitalizm ögelerini taşır. Faşizm, komünizm kurulduğunda zarara uğramaktan korkan orta kesime hitap eder. Faşizm de komünizm de, bir azınlık tarafından halkın önceden tasarlanmış bir kalıba zorla sokulması girişimi olduğunu savunur.

          Russell’e göre insanların rahatlık ölçüsü içinde yaşamasını sağlayabilmek için günümüzde makinaların verimlilikleri sayesinde, eskisine oranla çok az bir çalışma gerekmektedir. Buna rağmen şimdilerde kar sağlamak amacıyla boş zaman adaletli bir şekilde dağıtılmamaktadır. Bazı insanlar gereğinden fazla çalışırken bazıları Russell’in deyimiyle aylaklık yapmaktadır. Günümüzde insanların çalışmayı erdem saydığı günler geride kalmıştır. Bugün insanların çoğu zengin olmak için değil, açlıktan ölmemek için çalışır.

          Toplum insanının üretmesi doğaldır. Ama uluslar bir anlaşma yaptığında ve her ülke bir malın üretimini gerçekleştirdiğinde insan doğası daha da kaldırabileceği bir yükü sırtlayacaktır. Bunun yanı sıra insanların çalışma saatlerinin 4 saate düşmesi insanların boş zamanını artıracak ve sonucunda sanatı doğuracak ve uygarlığı geliştirecektir. Aynı zamanda işsizlik oranı düşmeye başlayacaktır.

 Kitabın savlarını ispatlamak için izlediği plan nedir?

          Yazar esas olan fikrini ispatlamak için birçok savını farklı başlıklar altında toplamış ve özellikle tarih, edebiyat, siyaset biliminden örneklerle fikirlerini savunmuştur. Öncelikle edebi metinle girdiği konularını çıkarımlarını ortaya koyarak tamamlamıştır. Daha sonra birçok filozofun görüşlerini ve tarih biliminden yardım alarak yazıya döktüğü olayları fikirlerini sağlamlaştırmak için kullanmıştır.

2 yorum:

  1. o_O oturup bu kadar önemli bir yazı yazdığın için teşekkür ediyorum sana. Artık iyi bir takipçin var ;) Diğer yazılarını da sonra okuyacağım bu yazından sonra biraz düşünmeye karar verdim... Gerçekten günümüzü iyi anlatan sağlam bir deneme olmuş... Bertrand Russel'ı da okumaya çalışacağım...

    YanıtlaSil
  2. Ben de vakit ayırıp okuduğunuz için size teşekkür ederim. Okuduğum bölüm sayesinde böyle değerli yazarlarla tanıştım ve yazıya dökerek paylaşmak istedim. Size de şiddetle tavsiye ediyorum. Hoşçakalın

    YanıtlaSil

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.

Recommendations by Engageya