Geçenlerde oyuncularına dahi bakmadan sadece konusu için gittiğim bir tiyatrodan bahsettiğim bir yazımla karşınızdayım. Oyunun ismi Antigone. İlgimi çekme nedeni; seyirciye -okuduğum bölümden de dolayı sürekli içli dışlı olduğum- Yunan Mitolojisi'nden bir kesit sunmasıydı. Antigone'yi Cevahir Devlet Tiyatroları Sahnesi'nde izledim. Zaten Cevahir sahnesinin Sivas'93 tiyatro oyunu ile tanıştığımdan beri ayrı bir hayranıydım, bir de üstüne böyle muhteşem bir dekor ile karşılayınca seyirciyi görsellik açısından tam tatmin olduğum bir oyun izledim. Buradan tüm ekibe saygılarımı ve tebriklerimi iletiyorum.
İçerik: İktidarı ele geçirmek adına savaşa tutuşup birbirlerini öldüren iki kardeşten birinin gömülmesine devlet otoritesinin izin vermemesi nasıl bir toplumsal travmaya yol açar?
Güçlüler, iktidar sahipleri ne adına ve niçin yasa koyarlar?
Bu yasalar toplumun genel çıkarları için midir yoksa sadece güç ve para sahiplerinin işine gelen yasalar mıdır?
Sadece aileyi ya da bir aşireti ilgilendiren çok özel, spesifik durumlar için de yasa koymak doğru bir yaklaşım mıdır?
Ölen bir yakınına -kardeşine- nasıl bir cenaze töreni yapılmasına devlet mi karar vermelidir aile bireyleri mi?
Yazan: SOPHOKLES
Çeviren: Sabahattin ALİ
Uyarlayan ve Yöneten: Kenan IŞIK
Teiresias: Ali Sürmeli
Kreon: Attila Olgaç
Antigone: Taies Farzan
İsmene: Selin Tekman
Koro Başı: Suna Selen
Muhafız-Haberci: Murat Sarı
Haimon: Barış Bağcı
Eurydike: Tuğçe Şartekin Karasu
Nedime: Fatma İnan
Mikrofondaki Ses: Tarkan Koç
Koruma 1: Eylem Server Ünüvar
Koruma 2: Gökhan Yılmaz
Çocuk: Gökhan Mert Yılmaz
Koro: Tarkan Koç, Hilal Kuvvet, Bora Godri, Gülcan Burcu Değirmenci, Hande Gençörnek, Onur Ertaman, Cihan Ayhan, Simel Keçecioğlu, Belma Şahin, Selin Gençörnek, Sercan Sungur, Ömer Menteşe, Arif Burak Yılmaz, Aykut İspir, Fatma İnan, Güzide Arslan
Oyunun konusu: Bir Yunan efsanesi olan Antigone adını Kral Oidipus'un kızı Antigone'den almıştır. Öz annesiyle evlendiğini ve ondan çocuklar dünyaya getirdiğini öğrenen Oidipus iki gözünü de kör eder ve Atina'ya sürgüne yollanır. Bu süreçte ona tek yol gösteren ve merhamet eden kızı Antigone olmuştur. Oidipus sürgüne gönderildiği Atina'da gerisinde tahta sahip olmak için sıraya dizilmiş 2 erkek çocuğu bırakarak hayata veda eder. İlk tahta oturan -anlaşma sonucunda- oğul Eteokles olmuştur. Fakat sırasını vereceği gün geldiğinde tahtın büyüsünden kurtulamamış ve ağız değişikliği yapmış tahtı kardeşi Polyneikes'e bırakmamıştır.O günden itibaren ortalık iyice kızışmış ve babasının ölümü üzerine Thebai'ye dönen Antigone kız kardeşiyle birlikte iki erkek kardeşinin bu kavgasına son vermek için uğraşmıştır. Fakat ne yazık ki başarılı olamamış bu kavga iki erkek kardeşin birbirlerinin canına kıymalarıyla son bulmuştur. Bu olayı ailesinin başına gelen diğer kötü olaylar gibi büyük bir lanetin sonucu olduğunu düşünen Antigone'ye göre bu büyük lanet babasının öz annesiyle evlenmesi ile ailenin üzerine çökmüştür. Kralsız kalan Thebai'ye fırsat bu fırsat diyerek Antigone'nin dayısı hükmetmeye başlamıştır. Ve bu büyük kavganın sonucunda tahtta olmayan kardeş Polyneikes'in tahtta ki Eteokles'i öldürmesi Thebai'ye ihanet ettiğini ileri sürerek Eteokles'in cesedini Tanrıların buyruklarına uygun şekilde Hades'e teslim etme ve Polyneikes'in cesedini tüm bu buyruklardan mahrum bırakarak şehrin dışında ki kayalıklara atıp çürümesine neden olacak kararı vermiştir. Aileden geriye kalan iki kız kardeş bu karar karşısında büyük bir yıkım daha yaşamıştır. Abla Antigone canımın bir yarısı dediği Polyneikes'in cesedidin kayalıklarda sahipsiz bir şekilde çürüyüp hayvanlara yem olmasına yüreği kaldırmamış ve kardeşi Simene'ye kendisiyle birlikte bu kötü kararın karşısında durmayı teklif etmiştir. Simene, dayısı Kreon'un koyduğu bu kesin karara korkusundan karşı çıkamamış ve üzülerek Antigone'nin başkaldırışını izlemekle yetinmiştir. O gün itibariyle Antigone, Polyneikes'in kayaların arasına bırakılan cesedine toprak atıp başında ağıtlar yakmaya başlamıştır. Bu ağıtlar öyle bir ses yaymıştır ki etrafa, Kreon'un elçisi Antigone'yi bu yasaklı hareketi yaparken yakalayıp Kreon'un yanına götürmüştür. Kreon, tahtına ve kurallara sıkıca bağlı bir kral olarak Antigone'yi kardeşinin kızı olmasına rağmen affetmemiş ona ağır bir ceza vermiştir. Bu cezayı halkın önünde söylerken, Antigone halka karşı "Korkmayın, neden susuyorsunuz?, Yanlış bir hareket yapmadığımı sizde çok iyi biliyorsunuz." diye haykırmıştır fakat ne yazık ki bu haykırışlar -diğer haksızlığa karşı olan haykırışlar gibi sonsuzluğa doğru yankılanmıştır. Yürekler başka gözler başka söylerken sadece kalbiyle hareket eden Antigone hiç giyemeyeceği gelinliğini giymiş son kez gökyüzüne bakmış ve bundan sonra hayatını sürdüreceği mağaraya usulca kapatılmıştır. Bu sırada Antigone'nin nişanlısı (Kreon'un Oğlu) tüm bunlara karşı gelmeye çalışmış hatta babasını hayatından çıkarmış fakat nişanlısını diri diri gömülmekten kurtaramamıştır. Yinede inatla nişanlısını -henüz ölmeden- kapatıldığı yerden çıkarma çalışmalarına başlamıştır. Fakat ona ulaştığı sırada artık her şey için çok geçtir. Antigone bedenine hapsolmuş ruhunu, bedeninin çürüyerek yok olmasını beklemeden, kendisini şalıyla boğarak özgür bırakmıştır. Haimon nişanlısının cansız bedenini kucağına almış yalvarırcasına ağlarken Kreon çok geçmeden oğlunun yanına gelmiş ve Antigone'nin kardeşi Polyneikes'i kurallara uygun olarak gömdüğünü gerekirse Antigone'nin de usulüyle gömüleceği üzerine söz vermiş ve yavaşça yanına yaklaşmaya başladığı sırada Haimon elindeki bıçağı kendisine saplamış ve Antigone'ye bu cezayı verdiği gün babasına "Ona bir şey olursa bende kendimi öldürürüm." sözünü gözünü kırpmadan yerine getirmiştir. Oğlunun kollarında can vermesiyle gözünde ne taht sevdası ne yaşam sevinci kalan Kreon sarayına döndüğünde oğlu Haimon'ın ölüm haberiyle yıkılan karısının da bu acıya dayanamadan öldüğünü öğrenince Thebai'nin kehanetçisinin tüm kehanetleri gerçekleşmiş ve onu başından itibaren dinlemeyen Kreon son olarak "Bu koskoca sarayda artık kimse gülüşmeyecek, bu sarayda renklerin hepsi solacak." kehanetini yaşamaya başlamıştır..
Oyunun Analizi: Oyun tek perde oynandı ve öncelikle perde arkasına hiç gitmeyen Atilla Olgaç'ın büyük performansı beni hayran bıraktı. Kendisi kalbi kötü tarafı semiş olan Kreon'u canlandırmasına rağmen en sempati duyduğum oyuncu oldu. Sanki hem oynuyor hemde olayı bir hikayeyi anlatırmışçasına seyirciye anlatıyordu. Oynanan oyunda Antigone'nin cezalandırılma sahnesi bir meydanda gerçekleştiriliyordu ve halkta bunu izlemekteydi. Atilla Olgaç'ın muhteşem performansı sayesinde bir seyirci olarak kendimi halktan biri olarak gördüm ve neredeyse efsanedeki korkak halkın tersine bir durumla haklıyı haksızdan ayıracak bir güçle sahneye atlamak geldi içimden. Kötü durumların arkasından sahneye verilen dolunay efekti ve yağmur efekti göze güzel hitap etti ve seyirciyi oyunun içine çekti. Tabii ki beni en baştan çıkaran şeyden bahsetmeden edemeyeceğim. Sahne tasarımı! Bir kere mitoloji ve felsefe hayranı olan biri olarak Tanrılar Evini 2 metre uzağımda görmek muhteşemdi. Özellikle onların kırmızı ve yer yer diğer renklerle ışıklandırılması sahneye ütopik bir hava kattı. O zamanın insanları bu ışıklandırma sistemini keşfetmiş olsalardı hangi Tanrı'ya ne renk verirlerdi düşünmeden edemedim. Öncelikle beni rahatsız eden bir şey vardı ki bunu yazmadan edemeyeceğim. Bu denli cesurluk içeren bir efsanenin sürekli bir ağlamayla sahneye konulması pek hoşuma gitmedi. Ama yinede ağlamaklı sahneler haricinde Antigone'yi canlandıran oyuncunun sert ve dokunaklı konuşmaları tatmin edici oldu.
Oyunda halkı simgeleyen 6-8 kadar oyuncu vardı yanlış hatırlamıyorsam. Ve bir tanesinin bile sesi diğerininkinden daha kötü değildi. Aynı zamanda koro görevini üstlendiler ve hemen hemen hepsi solo performanslar da sergiledi ayrıca. Sağolsunlar kulaklarımızın pası silmiş oldular. Gündemde ki birçok sanatçıya bin basacak ses tonlarına sahiptiler. Böylece oyunculuğun ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu göstermiş oldular. Ayrıca koronun seslendirdiği müzikal havasında ki bilgilendirici ve öğütleyici metinlerin de uzman bir kalemin eseri olduğu çok belliydi.
Oyun kostümlerine değinmek istiyorum son olarak. Kostümler genellikle beyaz ve bej tonlarındaydı, Kral'ın koruyucular bordo renkte giyinmişti. Kreon'un kostümünde siyah ön plandaydı. Benim tiyatrolarda kostümlere dikkat etme gibi bir huyum vardır o yüzden o bej elbiselerin altına giyilen kot pantolonlar canımı fena halde sıktı. Bazı spor ayakkabılar ve sahnenin sonlarına doğru Haimon'un ölümünden sonra Kreon'u saraya getiren takım elbiseli iki adamı hiç anlamadım. Hala araştırmaktayım o zamanlarda takım elbisenin insan hayatındaki yerini. Dikkatimi bir başka çeken şey ise oyuncuların saçlarına düşen bir avuç ak saçtı. Sanki Thebai'de yaşayanların ataları beyaz saçlıydı ve soylarının devamı olan bu insanlarında saçlarında bir tutam beyaz saç bulunuyordu. Bunun fazla derinlemesine olmasa da bir araştırmasını yaptım fakat cevabını bulamadım. Belki sizlerden bilen vardır bana yazmanızı isterim.
Kreon (Karakter Analizi): Daha öncede bahsettiğim gibi kalbi kötü tarafı seçmiş, ve her şeyi yaşayarak öğrenen, hazları uğruna kendisine ters düşen hiçbir öğüte kulak asmadan dik kafalı bir şekilde kendi yoluna devam eden bir karakterdir. Antigone'nin ve Polyneikes'in dayıları olmasına rağmen yüreği en ufak şekilde incinmeden birinin canlı bedenini diğerinin cansız bedenini kayaların arasında çürümeye terk etmiştir. Ve yaptığının savunmasını Antigone için "Ben onu öldürmüyorum, sadece artık bizimle yaşamasına izin vermiyorum." diyerek Polyneikes için ise "Thebai'nin kralını öldürüp ihanet etti, Tanrılar'a karşı geldi cezası kurallara uygun şekilde gömülmemektir." olmuştur. Ve efsaneye göre Tanrıların işine esas karışan Kreon olmuş ve onları -özellikle Hades'i- fena halde kızdırmıştır. Sonucunda çok sevdiği oğlu ve karısını kaybetmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.