Tam bir sene olmuş bloguma yayın girmeyeli.. Bir sene... Ne uzun bir zaman.. Bu sıralar buralara neden bu kadar uzak kaldığımı düşünür oldum. Peki bu bir sene boyunca beni meşgul eden neydi? Üniversitede son senemdi, en zor senemdi, en hüzünlü senemdi, bugünlerime -yani işsiz günlerime- kendimi alıştırma günlerimdi. Yazmayı özlemişim şimdi farkediyorum. Ama üniversite hayatımın geçtiği yer, Çanakkale, içindeyken yaşanılası bir yerdi. Şimdi İstanbul'dayken Çanakkale'nin içindeyken yaşanılası uzağındayken yazılası bir yer olduğunu anlayabiliyorum ve bu bir senemi ona adayarak, onu yaşayarak geçirme kararımı çok isabetli buluyorum.
İnsan hayatın akışındayken bir durup kendine yönelmek ister de, o istekle kalır da gerçekleştiremez ya... Akıntıyı fark eder de yine de ondan kendini çekip alamaz ya.. İşte Çanakkale öyle bir şehir ki boğazındaki akıntının tam tersine insanın kendi içinde durulmasına neden oluyor. Yeşili ve mavisi insana kendisini duru ve doğal hissettiriyor. Bilmiyorum belki de İstanbul'da doğup büyüdüğüm için, bu kalabalığa ve çarpık bir şehre gözlerimi açtığım için benim cennetim oldu Çanakkale.
İsabetli kararlarımdan bahsetmişken, üniversite tercihim hakkında verdiğim isabetli kararı da yazmadan geçemem. İstanbul'da, evimde, annemin dizinin dibinde o satırlar dolusu tercih listesini doldururken hiçbir şeyin farkında değilmişim meğerse. Sayısal loto oynamışım kendimce. Bir sürü şehir ismi doldurmuştum listeme, fakat tek bir bölüm.. -Sosyoloji- Okuması o kadar keyif veren başka bir bölüm olabilir mi bilemiyorum, belki de gönül vermek sempati duymak için bir köprü olmuştur. Sosyoloji ve Çanakkale Onsekiz Mart Sosyoloji Bölümü benim Çanakkale'de bıraktığım AİLEMdir. Bölümümle gurur duydukça, onun ismini yaşattıkça, emek verdikçe, fikirlerimi paylaştıkça her daim geri bildirim aldım hocalarımdan. Ben böyle savaşçı hocalar tanımadım hayatımda. Eğer sosyoloji okumayı düşünüyorsanız öncelikle onu yaşatmaya çalışmalısınız. Sistem bu olabilir, düzen sinirlerinizi bozabilir ama siz sınırlarınızı zorlayabileceğinizi asla unutmamalısınız. Hele de arkanızda benim hocalarım gibi savaşçı ruhlar varken sırtınız yere gelmeyecektir.
|
Sarıçay |
Şimdi sizden duyar gibi oldum... Mezun olduktan sonra o stresli sınav zamanlarını unutmadım tabii ki. Hele de devlet yurdunda kalıyorsanız, sınav zamanları, tez yazma zamanları sizin stresten gecelerce uykusuz bırakabilir bile. İşte bu sırada Çanakkale'nin bir avantajından daha söz etmek isterim. Sadece ders çalışmak için isteğiniz yeterli. Benim cennetimin çay bahçeleri, güzel tasarlanmış butik kafeleri ve hatta deniz kenarındaki herhangi bir kayalığı bile sessizliği ve sakinliği ile hem sosyal kalmanızı sağlıyor hem de okuduklarınız ile baş başa kalmanızı. En azından ben bu şekilde çalışıyordum sınavlara. Kilitbahir'e geçip Kale'nin yukarısındaki çay bahçesinde çay ve çekirdek eşliğinde notlarımla baş başa kalıyordum. O zamanlarda hep düşünürdüm:
-
"Şimdi İstanbul'da okuyor olsaydım evime kapanıp çalışma masasını nimetten sayıp derse ısınmak için saatlerce ortam hazırlamaya çalışırdım." -
Çanakkele 2 günde tam anlamıyla gezilecek kadar küçük bir şehir ama insanın verimli yaşaması için tüm doğallığını ayrım yapmadan paylaşan, henüz sosyal ve doğal yapısı bozulmamış, kocaman yeşil gözlü afacan bir çocuk benim için... Henüz 2 haftadır ayrıyız ve özlem duygularım kabarmaya başladı.. Çanakkale'ye vefa borcum var, bana ve en güzel yıllarıma çok iyi baktı. Onu yazmak anlatmaya yetmez, yaşamak ise ona doymaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.