Normal normal anlatılıyor bunlar bana. Normal.. Her konuşulan yaşanan o kadar normal ki. Cümlelerin öznesi ile yüklemi yerini sapıtmıyor anlatılırken gerçekler. Normalin sınırını sapıtan ben oluyorum. Utanıyorum.. Utandıkça daha da acıyor şimdi.
Bu utanç benim mi olmalıydı? Şimdi sızlanıyorum hayalime girdikçe tanımadığım bakışlar. Mantığımı da yanına çekmiş beni aşağılıyor, kurtaramıyorum kendimi. Öyle savunmasız ve kapanmış durumdayım ki duruma karşı kim tutmak isterse ellerimden, sabuna sarılıyorum. Kimseden yardım almak istemiyorum. Özellikle de kirlenmişlerden. Çünkü ne zaman tutunmak istesem güvendiğim ellere, bir süre sonra anlıyorum ki kendini temizlemek için sarıyor bedenimi kollarıyla. Bu sıradanlığı kendi geçmişine alet etmek isteyen ne çok insan varsa sayelerinde büyüyorum ben.
Unutmak ve kanmak istiyorum. Bilen bilir asla olmayacak şeyleri isterim.
Hafızama lanet okuyorum bazen, bazense tek yoldaşım diyorum ona. Beni kamçılıyor yüzümü her dönüşümde sana. Acıtıyor canımı ama arkamdan vurmadan, tüm iyi niyetiyle. O yüzden hafızama senden daha çok değer veriyorum artık.
Markete gidiyorum alışveriş yapıyorum, yağmur yağıyor üstüme terime karışıyor, kulaklığım kopuyor en güzel yerinde şarkının sonra da akşam oluyor işte. Gömüldüğüm duvarın içinden ay ışığı dokunuyor tenime, can veriyor kelimelerime. Sesimi kimse duymasa da konuşup duruyorum kendi kendime. Bu yüzden de kimse kusuruma bakmıyor. Biramı döküyorum üstüme, ayağımı burkuyorum yürürken, dilim sürçüyor falan kimse bilinç altı zırvalığıyla dalga geçip beni uğraştırmıyor da. Kafam rahatken renkleri bir solduruyor bir parlatıyorum. Kendimi de anlamıyorum. Anlamaya çalışıyorum ama ne gecenin uzunluğu ne de derin karanlığı yetiyor bana. Neticede diyorum; gece uzun ama hayat çok kısa. Zulamı açıp paylaşacağım kimse yok gözüme kestirdiğim, kendi bulmacamı kendim çözüyorum. Zaten devir kendi kendine devri. Herkesin zulası kendine özel. Marifet olduğundan değil de zayıf noktalarını saklama isteğinden gelen yalnızlıklar kalabalıklaşıyor git gide. Bir diğer artış gösteren şey ise o edilgen yapmacık tavırların altında kendini gizleyen tatminkar beklentiler. Tüm o sarılarak uyumalar falan da yalan dolan. Etken bir fiil olan 'sarılmak' çağa ayak uydurmaya çalışan arkadaşlar sayesinde edilgenleşti. Kimin sarıldığı önemli değil yeni kafalarda, sarılma olayı gerçekleşti ya o kişinin kendisine yeterli geliyor. Değişik. Bu eğreti durumsa beni, her akşam kafamın altında bıraktığım yastığımı sabah kollarımın arasında bulmaya teşvik ediyor. Sonuç olarak; huzurluyum.
Anlatırsam herkes her şeyi anlayabilir zaten, bu yüzden anlatmıyorum sadece gevezelik ediyorum. He bir de bu ara sadece teomanın dertlerine verdim kendimi. Derdini hiç böyle harikulade anlatan bi adamla karşılaşmadım ben hayatım boyunca. iyi ki var
***
" soğuksun çünkü kırılgansın diye
düşünmüştüm seni ilk gördüğümde
elinde gitarın, üstünde
gökkuşağı vardı gözlerinde
kör olmuştum ışığından o zaman
yavaş yavaş görüyorum
göze alıp sensizliği şimdi
seni terkediyorum "
Herkes aptal hissetmiştir kendini en az bir kez, ta ki karşısındakinin aptal olduğunu anlayana kadar.. Ruhsuz şekilde yaşamaktan belki de, bir süre sonra kadının erkeğin beynine ve kalbine değil, bedenine ve materyalist şeylere aşık olduğunu farkettiğinde, çeker gider ruhlu bir adam.. Ruhunu, kalbini yansıtabilen adam belki kızar, hakaret de eder yerine göre, ama asla yanlış yapmaz.
YanıtlaSilBu blog beni hayretler içinde bıraktı.. Artık takip edeceğim..