25 Ocak 2013

Film Analizi: Duvara Karşı (Gegen die Wand)


Filmin Konusu 

            Filmin başrol oyuncusu Birol Ünel filmde psikolojik tedavi gören 40 yaşlarında Türk kökenli bir Alman’ı, diğer başrol oyuncusu Sibel Kekilli ise Cahit’in yaşına oranla baya genç gözüken, Almanya’da ailesi ile birlikte yaşayan bir Türk kızını (Sibel) canlandırmaktadır.
            Sibel ve Cahit’in hayatları psikolojik tedavi gördükleri bir klinikte kesişmiştir. Öncelikle Sibel’in hayatından bahsedersek; Sibel, Türk geleneklerine kördüğümle bağlanmış, tutucu, namus kavramını insanın yaşama hakkının ve “insan olma” kimliğinin önüne koymuş, Almanya da Türk kültürünü devam ettirmeye çalışan geleneksel bir ailenin tek kızıdır. Sibel’in ailesi Türk kültürünün savunucusu ve idame edicisi olmaktan çok bu kültürün fanatiği durumuna gelmiştir. Tüm hayatı boyunca Türk kültürünün rengi siyah olan göstergeleri ve kuralları altında kendi benliğini ve yaşam sevincini kaybetmemeye çalışan Sibel, geleneğe ters gelen davranışları yüzünden abisi tarafından zaman zaman şiddete maruz kalmıştır. Şiddet hangi durumda olursa olsun insanlığın en kabul edilemez tepki gösterme yöntemidir. Buna rağmen Sibel’i sadece “el ele” gören abisi onun burnunu kırmaya kadar olayı ileri götürmüştür. Toplumumuzda ki “Çocuğu ne kadar sıkarsan gözü o kadar dışarıda olur.” zihniyetini Sibel’in ailesi ile arasında ki ilişkide görmekteyiz. Yaşadığı kısıtlamalar sonucunda Sibel’in hayatında önemli dönüm noktaları olmuştur. Bunları “lise eğitimini tamamlayamaması, gördüğü şiddetler, kendini kötü alışkanlık diye tabir ettiğimiz esrar ve alkole vermesi ve son olarak bileklerini keserek gerçekleştirdiği intihar girişimi” olarak özetleyebiliriz.
            Cahit ve Sibel’in gerçekleştirdikleri intiharlar sonucu klinikte kesişen hayatları, bir süre sonra Sibel’in kurtuluş yolu olarak gördüğü evlilik fikri sayesinde birleşme yoluna gitmiştir. Kısa bir süre önce çok sevdiği eşini kaybeden ve bunun sonucunda yaşamdan kendini soyutlayan Cahit, Sibel’in zor durumda olduğunu, onun büyük ikna yöntemiyle –bileklerini kesmesiyle- kabullenmiştir ve formalite sayılacak bu evlilik fikrine sıcak bakmıştır. Türk usulü bir isteme merasimi ve sonrasında gelen piyanist şantörlü bir düğünle Cahit’in küçük dairesinde birlikte yaşamaya başlamışlardır.
            Sibel’in evde sağladığı huzur, düzen ve en önemlisi güler yüz çok küçük bir özen gözükse de Cahit’i yaşama bağlamaya yetmiş ve hayatına anlam kazandırmaya başlamıştır. İlk bakışta evli gibi gözüken, birlikte yemek yiyen, iyi geçinen hatta dans eden bu iki insan evliliklerinin sadece kağıt üzerinde gerçekleşmesinden dolayı özel hayatları bakımından aynı yolda gitmemektedirler. Onlar ev arkadaşlığı kavramından öteye gitmemişlerdir.
            Sibel özel hayatında özgür tavırlarını ortaya koyarken Cahit huzur ve düzenin psikolojisinde yarattığı düzelme ve içinde anlam veremediği minnet duygusuyla günlerini iyi geçirmeye başlamıştır. Fakat sonraları Cahit bu neşeli hallerinin sadece minnet duygusundan kaynaklanmadığını Sibel’e geri dönüşü olmayan bir şekilde bağlandığını hissetmeye başlamıştır. O, artık Sibel’i kıskandığını kabul etmiş ve bunu ona hissettirmeye yönelik cesaretini toplamıştır. Olaylara Sibel’in tarafından baktığımızda ise onda da aynı şekilde bir bağlılık oluştuğunu söyleyebiliriz. Sibel ile Cahit’in duyguları veya adını koyamadıkları bağlılıkları karşılıklıdır. Cahit kendinden bu bağlamda fedakarlık yapacak karaktere sahipken, Sibel karakterinin gözleriyle sözlerinin çeliştiği, kendisinin bile anlam veremediği ironik duygu durumu yüzünden seçim yapamadığı ve bunların sonunda Cahit ile karı-koca olmamayı seçtiği -yani özel hayatının özgürlüğünün kapılarını başka birine açamayacağını- sergilediği bir sahne ortaya konmuştur. İşte filmi diğer Türk filmlerinden ayıran noktalardan biri de bu duygu durumunun sahnelenmesinde ortaya konmuştur.
            Olaylar aynı seyrinde akmaya devam ederken Sibel, Cahit’in sayesinde yanına girdiği kuaförün Cahit’le ilişkisi olduğunu öğrenmiş ve hızla kuaförden çıkmıştır. Filmin dönüm noktalarından biri de bu sahne olmuştur. Kendisinin bile şaşırdığı derecede bu duruma sert tepki veren Sibel kuaförden çıkarken çok zamandır kabul edemediği evlilik durumunu kapıda karşılaştığı eski erkek arkadaşına haykırarak söylemiş ve emin adımlarla oradan uzaklaşmıştır. Film, bu sahnesinden sonra iki insanın evlilik hayatlarının toplumsal olarak gerçeklik düzeyine ulaşacağını düşündürtmüştür. Fakat olaylar bu yolda ilerlememiştir. Sibel’in eski erkek arkadaşı hırsı yüzünden, bir akşam oturdukları barda, bir erkeğe eşi hakkında söylenmeyecek tarzda tahrik edici cümleler kurmuş; Cahit buna dayanamamış ve sonucunun ölüm olacağını tahmin edemediği şiddeti karşı tarafa uygulamıştır. Bu olay gazetelere kadar yayılıp halka “namus cinayeti” olarak yansımıştır. Senarist bu sahnede izleyiciye denizin her zaman durgun olmadığını en ufak bir etki ile dalgalanabileceğini, bu yüzden formalite evlilik gibi kağıttan yapılmış gemiciklerin suda durmalarının o kadar da kolay olmadığını göstermiştir.
             Sibel sonucunu tahmin edemediği kötü olaylardan sonra suçun kendisinde olduğunu düşünmüştür. Bu yükü kaldıracak güçte bir insan olmadığı için hayatında kurtuluş yolu olarak gördüğü ilk göz ağrısı intiharı tekrar gerçekleştirmiş fakat yeniden hayata dönmüştür. Ailesi tarafından sıkı bir şekilde aranan Sibel bulununca abisi tarafından öldürüleceğini tahmin etmiş, Cahit’in yanına gidip onu bekleyeceğini söyledikten sonra İstanbul’da ki kuzeninin yanına kaçmıştır. Sibel kendisi ve hayatın hakkında radikal kararlar almış; bu kararları yaşam tarzından fiziksel özelliklerine kadar yansıtmıştır. Artık o, kuzeninin ayarladığı otelin hizmetlisi görevini üstlenmiştir. Ne yazık ki bu radikal kararlarını da sürdürememiştir. Bireysel özgürlüğü için sevdiği adamı hayatına kabul edemeyen Sibel, kendisinden beklediğimiz davranışı gerçekleştirmiştir. Alışmaya çalıştığı rutin iş temposuna ve hayatında ki düzene karşı isyankar tavırlar meydana getirmeye başlamıştır. Zamanla Sibel Almanya’da ki ruh haline dönmüş; Taksim’de uyuşturucu aramaya başlamış ve hatta kuzenine rutin hayatı hakkında söylediği ağır laflarla evden ayrılmıştır. Uyuşturucunun kaynağı olan bir adamla tanışmış; adamın mekanında kalmaya başlamıştır. Adam tarafından oradan da kovulunca gecenin bir yarısı kendini üç serseriye ölesiye dövdürterek bu seferde bu şekilde ölmeyi planlamıştır.
            Ceza süresini bitiren Cahit cezaevinden çıkmış ve Sibel’ine kavuşma heyecanıyla rotasını İstanbul’a çevirmiştir. İlk olarak Sibel’in kuzenini bulmuştur. Sibel’in kuzeni onun evli ve bir kızı olduğunu, çok mutlu bir hayatı olduğunu ve Cahit’e onun hayatını mahvedecek kadar onu sevmediğini söylemiştir. Cahit tüm bunlara inanmamış ve bir şekilde Sibel’i göreceğini söylemiştir. Kuzeninden Cahit’in haberini alan Sibel hemen Cahit’le buluşmayı kabul etmiştir. Buluştuklarında sanki hiçbir şey yaşanmamış, Sibel’in bir kızı bir kocası yokmuş gibi planlar yapıp Mersin’e gitme kararı almışlardır. Bir seyirci olarak Sibel’in gerçekten Cahit’le gideceğine inanmıştım. Sanırım bu bakış açım Sibel’in kendi istekleri peşinde koşan, özgürlükçü bir karakterini olduğunu düşünmemden kaynaklandı. Ama anladım ki zaman ve olaylar insanın kişiliğine etki edebiliyor ve sevdiklerine olan bağlarının kuvvetliliğini ve niteliğini etkileyebiliyormuş. Bunu Sibel’in kızını babasından ve huzurlu ortamından koparıp Mersin’e gidemediği filmin son sahnesinde anladım.


Filmin Karakterleri
  • Birol Ünel - Cahit Tomruk
  • Sibel Kekilli - Sibel Güner
  • Catrin Striebeck – Maren (Cahit ile ilişki yaşayan aynı zamanda Sibel’in çalıştığı kuaförün sahibidir. Cahit’e karşı sempatisi ve Türk toplumuna göre geniş çaplı bir ilişkileri vardır.)
  • Güven Kıraç – Şeref (Türk asıllıdır. Almanya’da çalışmaktadır. Cahit’in Almanya’da akıl danışabileceği insandır. Cahit, Şeref’i ağabeyi yerine koymuştur. Bu yüzden kız isteme de ve düğününde hep yan yanalardır.)
  • Cem Akın - Yılmaz Güner (Sibel’in öz ağabeyini canlandırmaktadır. Cahit’e ağabeylik yapan Şeref kadar kardeşine sahip çıkmamıştır. Türk geleneklerine aşırı bağlıdır.)
  • Meltem Cumbul – Selma (Sibel’in İstanbul’da ki kuzenidir. Toplumsal statü yönünden üst kademededir. Çalıştığı otelin yönetici kısmındadır. Sibel’e sahip çıkmıştır.)
  • Yapım Yılı – Ülke: 2004 – Türkiye, Almanya
  • Türü: Dram, Romantik
  • Yönetmen: Fatih Akın
  • Senaryo: Fatih Akın
  • Yapımcı: Mehmet Kurtuluş, Stefan Schubert
  • Süresi: 120 Dakika
            Filmde Zaman-Mekan
          
           Filmde modern zamanın Almanya ve Türkiye’si anlatılmıştır. Hamburg’dan İstanbul’a uzanan bir hikayeyi anlatmaktadır. Almanya’da kullanılan mekanlar genel olarak Türk mahalleleri ve Türk mekanları ağırlığındadır. İstanbul’da ki sahnelerinde ise Taksim, Boğaz Köprüsü vb. mekanlar kullanılmıştır. Film sahnelerinin çoğunluğu kapalı alanda çekilmiş. Ulaşım aracı içinde sahneler çekilmiştir. Bunlar Sibel ile Cahit’in evlilik üzerine tartışırken kullandığı tramvay ve Cahit’in İstanbul’a geldiğinde bindiği taksidir.

                                       

Filmin Sembolik ve Kültürel   Değerleri

Film iki ülkeyi kapsaması nedeniyle iki kültürün özellikleri de verilmeye çalışılmıştır. Fakat Türk kültürünün kültürel özellikleri sembollere ve karakterlere daha baskın bir şekilde uygulanmıştır. Fatih Akın bir Türk filmi yapmasına rağmen kültürünü diğer Türk filmlerindeki gibi altın tepside önümüze sunmamıştır. Bu durum, filmin kültürel analiz açısından iyi bir film olduğunu göstermektedir. Öncelikle filmin ilk sahnelerinden biri olan klinik sahnesinde Sibel’in intiharı üzerine konuşan ailesinin Türk kokan tavırlarını analiz edelim. O sahnede ailenin büyüğü olan “baba” masada ilk konuşan ve sözlerine karşı gelinmeyecek konumda olan kişiyi sergilemektedir. Baba masadan kalktıktan sonra Türk ailelerinde meydana gelen kız ve erkek kardeşin eşitsizliğini gözümüzün önüne apaçık seren bir durum söz konusu olur. Ağabey tüm öfkesi ve emir verici konuşmayı sergiler ve karşılık bile beklemeden kalkar. Masada son kalan anne olur. Türk ailesinde de olduğu gibi anne, olaylar hakkında fikri en son sorulan ve fikirlerini çocuklarına kenara çekip verebilen genelde ailenin en duygusalı olan konumdadır bu durum da role yansımıştır. Bu sahnede filmin Türk yapımı olduğunu bilmeyerek izliyor olsaydık annenin çekimser tavırlarından, babanın ağır duruşundan  -hacı sakalından- Türk ailesi olduklarını anlayabilirdik.
            Kültür göstergesi olarak inceleyebileceğimiz bir başka mekan ise Sibel’in ailesinin evidir. Sibel’in hastaneden çıkmasından sonra anne ve babasının kızlarının hataları üzerine konuştuğu sahnede televizyonda Seda Sayan’ın programının izlendiğini görmekteyiz. Bu durumdan bir çok sonuç çıkarabiliriz. Mesela Türkiye’den uzakta yaşayan ve aynı zamanda Türk geleneklerini sürdürmeye çalışan bu ailenin kültürlerinde ki değişmeyi sabah kuşağı kadın programlarından takip etmesinin sağlıklı olmadığı düşünülebilir. Aynı zamanda kızları hakkında bu denli önemli bir konuşmayı lakayt şekilde gerçekleştirmeleri de modern zamanlı aileye uymayan bir tavırdır. Sibel’in ailesinin evinde ki Türk kültürünü yansıtan obje ve semboller ise; duvarda ki dokuma kilim, klasik tarz kahverengi vitrin, eşyaların üstüne örtülen danteller, babanın elinde ki tespihtir.
            Türk kültürünün gösterildiği diğer sahneler ise isteme merasimi onun sırasında düğün sahnedir. İstemeye giderken Cahit’in traş olması, yanında bir büyüğüyle gitmesi, giderken alkolsüz çikolata almaya dikkat edilmesi, isteme usulü gelin adayının kahveyi dağıtması, kız vermenin zor olduğunu göz önüne seren damat adayına yönelik –iş durumu, memleket vb.- soruların yönlendirilmesi Türk geleneklerindendir. Aynı zamanda “Düğünü erkek tarafı yapar.” kuralı da filmde Cahit’in Sibel’den gizlice düğün için para istediği sahnede gösterilmiştir. Düğün sırasında piyanist şantörün söylediği türküler eşliğinde Türk usulü “göbek atma” diye nitelendirdiğimiz dansın sergilenmesi, geline ve damada takı takma ve gelinle damadın ilk dansı ve annenin kızına duygu yüklü bakması yine kültürümüzün bir parçasıdır. Türk kültüründe “Namusu temizlemek” adı altında yatan iki seçenekten birinin “öldürmek” diğerinin “nüfusundan çıkartmak” olduğu vurgulanmıştır.
            Alman kültürüne yönelik az sembolle karşılaşmamın bir nedeni de Alman kültürünü tanımamam olabilir. Cahit’in Türk dilini unutmaya başlaması Alman kültürünün onda baskın olması söz konusudur. Bu durumun Cahit’in Türkiye’ye karşı önyargısından da meydana geldiğini düşünebiliriz. Almanlara özgü olarak yine alkollü çikolata örneğini verebilirim. Çikolatanın alkolsüz olmasına bu kadar dikkat edildiğine göre Almanlarda alkollü çikolata bu kadar sorun yaratacak bir şey değildir. Almanya’da daha geniş çaplı ilişkilere rastlayabiliyoruz. Sibel’in İstanbul’da uyuşturucu aradığı sahnede iki gencin masasına rahatlıkla oturup soru sormasının yadırganması, Almanya’da bu tip tavırların kolaylıkla kabul edildiğini göstermektedir. Bir başka açıdan baktığımızda Cahit’in bindiği takside ki şoför Almanya’da uyuşturucu işine bulaştığını ve bu yüzden sınır dışı edildiğini söylemektedir. Yasal kuralların Almanya’da katı olduğu söz konusudur.
            Filmi canlandıran ve filme renk katan müzikler hem Alman hem Türk usulü olmuştur. Özellikle sahneler arası geçiş saz orkestrasının İstanbul Boğazı’nda sergilediği küçük bir Türk Halk müziği ile sağlanmış. Bu iyi fikir izleyiciyi diğer sahnenin atmosferine hazırlamaktadır. Bunun yanı sıra Sibel’in Cahit cezaevine yattıktan sonra bileklerini keserken Ağır Roman film müziğinin çalması sahnedeki duyguyu iliklerimize kadar hissettirmektedir. Müziğin sarıp sarmaladığı sahnelerden bir diğeri ise Cahit cezaevinden çıktıktan sonra Şeref ile veda konuşmasına gittiğinde, yemek yedikleri mekanda, arka fonda çalan “Ah le yar yar” şarkısı arabesk-fantazi müziği sevdirtecek kadar yüreğe işliyor.
            Filmde gözümüze sokulan bir diğer vurgu ise hiç evlenmemenin altında yatan homoseksüellik imasıdır.

Sonuç

Filmde apayrı olayların sonucunda kendini hayattan soyutlamak ve intihar girişiminde bulunmak isteyen iki insan ön plandadır. Fatih Akın bu filminde siyah bir gökyüzünü maviye boyamıştır. Film ilk izlendiğinde “Sonu daha iyi bitebilirdi.” dedirtse de toplumsal gerçeklikle yan yana koyduğumuz zaman olumsuzluğun ucundan sıyırmış geçmiş bile diyebiliriz. Filmde baskın bir şekilde bireyin benliğinin içindeki iki kültürün ve kültürün baskısı ile kendi benliğinin çatışması sonucu süregelen olaylar görmekteyiz. Sibel Türk ve Alman kültürünün arasında sıkışıp kalmış bir karakterdir. Bu yüzden kendine sürekli kurtuluş planları hazırlamakta olan bir genç kızdır. “Liseden terk” olmasının nedeni aile bireylerinin ve okulda tanıştığı bireylerin kültür bakımından birbirleri arasında uçurum olmasından bile kaynaklanıyor olabilir.
            Cahit karakterinin bu iki kültür arasında kalmışlığı çok farklıdır. O daha çok Alman kültürüne doğru kaymıştır. Bu durumun ilk eşinin Alman olması ve ona çok bağlı olmasına ya da yaşı dolayısıyla filmde öyle gözükmesine bağlayabiliriz. Sevdiğin insanlara bağlanarak bir kültürden etkilenmenin ve onu benimsemenin bir örneğini burada görebiliriz. Mesela Sibel daha rahat bir yaşam isterken ailesinin baskılarından sıkılmıştı ve Türk geleneklerinden uzaklaşmaktaydı. Cahit ile evlendikten sonra ona olan ilgisiyle Türk yemekleri yapması ev ile ilgilenmesi tekrardan onu Türk kültürüne bağlayan sebeplerden sayılabilir.
            Sonuç olarak film gelenek, görenek ve adetlerin insan hayatını tamamıyla etkilediğini göstermektedir. İnsan filmi izledikten sonra kendine şu soruyu yöneltmektedir: “Kültürümüze mesafeli bir şekilde yaşarsak bireysel özgürlüklerimize ulaşma ve kendimizi tanıma fırsatını elde ederiz. Peki içine doğduğumuz kültüre mesafeli olmamızın yolu nedir? Sibel mesafe için “intihar” ve “evlilik” gibi yollar denedi, sonuç hüsran. Peki bu katı ve aşılamaz kuralları koyabilecek kadar güçlüysek, onlardan kendimizi soyutlamamız için neyimiz eksik ya da nerede hata yapıyoruz?”

3 yorum:

  1. öncelikle oldukça detaylı ve doyurucu bir analiz olmuş.
    filmi onbir sene sonra daha geçen ay izledim. kekili sahnelerinin filmin önüne geçtiği için kendi kendime boykot ilan etmiş filmi es geçmiştim. ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; izlediğim en iyi akın filmiydi duvara karşı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.. Kekilli'nin sahnelerinin filmin önüne geçmesi bakış açısına göre değişebilir belki diye düşünüyorum... Benim odağa aldığım nokta kültürel ögelerdi, bu sebeple dikkatim bu şekilde yoğunlaştı. Ayrıca Kekilli'nin oyunculuğu da oldukça iyiydi. Benim için de Duvara Karşı filminin yeri ayrıdır.. Zaten bitirme tezim bunun üzerineydi :) bir de Soul Kitchen tabii..

      Sil
  2. bu filmi her izledigimde kalbime dokunuyor, belki Almanya`da yasadigim icin kendimi buluyorum ya da oyunculuklarin bu kadar karakterlere uymasindan.
    filmin analizini gayet guzel yapmissiniz ancak eklemek istedigim bir kac sey var:

    Almanya`daki ilk kusagin kendi kulturune bu kadar baglanmasi psikolojideki kültürel degisme kuramiyla aciklanabilir. Ilk geldiklerinde donecekleri icin ve Turkiye kulturune bu kadar uzak oldugu icin, yeni kulturu (alman kulturu) kabul etmek istememisler ancak burada yasadikca mecbur kaldiklarak, kendileriniuyum sureci icerisinde bulmuslardir. Bu stressten de kendi kulturlerine daha fazla sarilarak kurtulmaya calismislardir.
    Ayrica Türkiye´den Almanya ya giden gocmenlerin cogunlugu kirsal kokenli olduklari icin "Kültürel sok"a ve bunun sonucunda uyum sorunlarina sebep olmaktadir. Bu uyum sornlari toplumsal hayatta ve psikolojik sorunlarla sonuclanmaktadir. Sibel"in evden kacmasi, intihar denemeleri de psikolojik olarak sorunlari oldugunu gostermektedir.
    bunun disinda ikinci kusak ozlem ve yalnizik duygularini daha az hissetse de, gettolasma sebebiyle cogunlukla toplumsal dislanmaya maruz kalmaktadirlar. ornegin Berlin, Kreuzberg
    ve beni filme en cok etkileyen repliklerden biri de Sibel in evlenme teklif ettikten sonra Cahit neden ben diye sordugunda;
    -Cunku sen bir turksun, ailem seni kabul eder.
    diye cevap vermesidir. Almanyadaki turkler hala buyuk oranda almanya da yasayan turklerle veya turkiyeden ithal, turk kulturunu cocuklarina aktarabilecek eslerle evlenmektedir. Bunun da entegrasyonda onemli bir engel oldugunu dusunmekteyim.

    YanıtlaSil

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.

Recommendations by Engageya