2 Ocak 2015

Başka Bir Düzenin Olanaklılığı: "İnto the Wild"


Christopher Johnson McCandless'ın hikayesinin filme uyarlanışını geç izlemişim sanırım. Bunu tam üniversite yıllarımda izlemiş olsaydım hocalarımla film hakkında muhabbet edebilme şansı yakalayabilecektim. Öyle çok analize tabi tutmadan, hissederek filmin içine girmeyi tercih ettim izlerken. Çünkü bağımsız bir yaratı değil bağımsız bir hareketti bu. Sanki özgürlük yolunda değil de, bir yerlere kaçış hissiyatı uyandırdı film bende. Kaçtığını neden düşündün diye soracak olursanız, filmin Christopher'ın bu deneyimini yansıtış tarzı beni bu düşünceye itti derim. İlk sahnesine aile yaşantısından ve mezuniyet zamanından kısa bir özetle yansıtılan Christopher'ın bu cesaretli adımı, sanki aile içindeki huzursuzluğun sonucu gibi gösterilmiş.. Ancak kardeşinin anlattıklarından yola çıkıp düşündüğümüzde, aslında Chris'in içinde keşfetmeye, kuralsızlığa, bir varoluşsal kaygı taşıdığına dair fikirler kendini gösteriyor. 

Bazen insan yolunu kaybettiğinde ya da ne yapacağını bilmediği zamanlarda en başa, yani varoluşunun kökenine inmesi ve benliğini, duruşunu yeniden inşa etmesi gerekir. Kendi yarattığımız kuralların hükmü altına girerken sorgulamadan, irademizi onun tehlikeli kollarına bırakıyoruz. Bu durum bize koşulsuz bağımlılık sağlıyor. Zehri üreten en etkili madde kendimizken, panzehiri ise çok uzaklarda arıyoruz.

İnto the Wild'ı izlerken fazla konuşmanın geçmemesi insana yalnızlığı hissettiriyor. Christopher'ın uzaklaşarak sessizliğe gömülüşü, sistemin içerisinde yalnız bırakılan öznenin çığlığının duyum eşiğinin altında kalışıyla eş değerdir. Bir taraf psikolojisini köşeye kıstırıp zekası ile ayakta kalmaya çalışırken diğer taraf dayanışmaya dayalı bir politika izleyerek mantık arayışını köreltiyor.


Haberlerde izlemişsinizdir, küçük yaşta vahşi yaşama terk edilen çocuklar yıllar sonra vahşi doğaya uyum sağlamış şekilde bulunur. ( Buradan örneklerine ulaşabilirsiniz. ) Fakat medeniyetin içerisine doğmuş ve 23 yıl medeniyetin nimetleriyle büyüyen bir öznenin vahşi doğaya adapte olması fazlasıyla zordur. Chris'in doğada ayakta kalmaya çalışırken zorlandığı ve hatalar yaptığı anları meydana getiren en büyük nedeni geride bıraktığı düzendi. Ama her şeye rağmen, kendisine sonradan verdiği soy adına yakışır şekilde, zorluklar karşısında acı çekmesine ve başına gelenlere rağmen her ne kadar sinirleri yıpranıyor da olsa ruhunun temizlendiğine eminim. ( Açıkçası bu nadide ruhu kaybedişimize dair fazlasıyla duygusallık yaşadım izlerken.)

"Toplum, sen çılgın bir soysun. Umarım bensiz kendini yalnız saymazsın."


Christopher böyle not düşmüş günlüğüne toplum için. Toplum tarafından bakıldığında da kendisinin bir çılgın olarak gözüktüğünün farkında olmuş muydu acaba hiç? Belki de bunun farkında olması onu bu yolculuk için fişekleyen nedenlerden biri olmuştur kim bilir?  Öyle ya da böyle bu karşılıklı ötekileştirme sonucunda bir kahraman yarattı. Ruhun kapandan kurtuluşunun hikayesini yazdırdı. Chris'in kardeşinin de dediği gibi, "Christopher kendi hikayesini yazdı."

Varlığını yeniden doğurup, gelişimsel dönemlere ayırarak yoluna devam eden Christopher eğer Alaska yolculuğundan geri dönseydi tinsel alanda oldukça anlamlı bir eser ortaya koyardı. Ama başaramadı. Ölümünü filme yansıtış sahnesine nasıl karar verdiler bilemiyorum ama son anda anne ve babasına sarıldığını düşünerek travma geçirdiğini zannetmiyorum. Evet travma geçirdiği zamanlar elbet olmuştur bu süreçte ama hayata veda ederken kendi bilgeliğine ulaşmış bir adamın kabulleniş huzuruyla bedenini terk ettiğine eminim. Sonuçta bu onun verdiği karardı ve zaferiydi. Eğer onu filmi izleyenlerin "Yazık, kıyamam, neden gittin be çocuk?" sayıklamalarını duymuş olsaydı kendini berbat hissederdi. 

Yolda tanıştığı, ailesi saydığı tüm yol arkadaşlarıyla arasında sıkı bir bağ kurdu Christopher. Biz şimdiki zamanda çocukluk arkadaşlarımızın bile özellikle sosyal paylaşım ağlarının yardımıyla peşini bırakmayanlardanız. Chris ise bu insanlarda gerçek sevgiyi yakalamış bile olsa bir noktadan sonra hedefi uğruna iradeli bir ayrılış kararı alarak yoluna devam etti. Zaten kendisi bu iradesini, bir süre yanında kaldığı yaşlı adamla konuşurken, "Tanıştığımız insanlar bizler için birer deneyimden ibaret." cümlesiyle açıkladı.

Film boyunca daha çok kardeşinin gözünden tanıyoruz Christopher'ı. Çocukluk zamanlarında bile komşunun evine keşfe çıkan bir ruha sahip olduğundan bahsediyor ağabeyinin. Evet bende inanıyorum ki bazı ruhlar doğuştan çizilmiş bir rotaya sahip oluyor. Ve sadece bir cesaret kırıntısı yetiyor mutluluğu yakalamaya. Ama işte bazen, Christopher'ın yaşadığı gibi, beden ruha izin vermeyebiliyor.

Önemli olan Christopher'ın geçirdiği travmalar, ne şekilde ve kaç kilo olarak öldüğü değil, önemli olan ruhunu yaşatma ve keşfetme arzusu, yolundaki iradesi ve başka bir alternatifin varlığına olan inancıdır.

"Mutlu bir hayat yaşadım ve bu yüzden Tanrı'ya müteşekkirim. Hoşça kalın, Tanrı hepinizi kutsasın".


2 yorum:

  1. Yazın okundu ve download butonuna basıldı.
    Çok tenk yuuuu
    İşte böyle yazılarla uçup gel ama elektrik direkle...
    uzatma uzatmaaa
    kaçtım.
    dıgıdık..

    YanıtlaSil

Zaman ayırdığınız için teşekkürler.
Yorumlarınızı beklerim.

Recommendations by Engageya