2 perde | 1 saat 45 dakika
Yazan : PETER USTİNOV
Yazan : PETER USTİNOV
Yöneten : CEVDET ARICILAR
OYUNCULAR: NIŞAN ŞİRİNYAN, CEVDET ARICILAR, M. TOLGA PANCAROĞLU, AHENK DEMİR, SEDA YILDIZ, KAYA AKARSU, TUNÇ GÜNBAY, FUNDA ESKİOĞLU...
Suç nedir? Ceza nedir? Öldürmek nedir? Tüm bunların nesnesi ya da öznesi ‘insan’ nedir?
‘’Kanunlar ülkelere göre değişir, fakat insan karakteri her yerde insan karakteridir.’’ der Peter Ustinov. Belki de bu yüzden tutunamayacağımız bir konuyla karşı karşıya bırakır bizi: Martovsky adında bir genç, tecavüz suçundan ölüm cezasına çarptırılır ve hikaye başlar…
Oyunun nabzı Tolga Pancaroğlu ile arttı.
Hem duyguyu verip hem o kadar uzun konuşma yapmak her oyuncunun harcı değil. Tolga Pancaroğlu iyi bir oyunculuk sergiledi. Sahnedeki ustalar arasında kendi karakterine iyi vurgulamalar yaptı. Genç bir yetenek ve Devlet Tiyatrosu'nun da büyük bir kazancı diye düşünüyorum. Daha nice oyunda görmek isterim.
OYUNCULAR: NIŞAN ŞİRİNYAN, CEVDET ARICILAR, M. TOLGA PANCAROĞLU, AHENK DEMİR, SEDA YILDIZ, KAYA AKARSU, TUNÇ GÜNBAY, FUNDA ESKİOĞLU...
‘’Kanunlar ülkelere göre değişir, fakat insan karakteri her yerde insan karakteridir.’’ der Peter Ustinov. Belki de bu yüzden tutunamayacağımız bir konuyla karşı karşıya bırakır bizi: Martovsky adında bir genç, tecavüz suçundan ölüm cezasına çarptırılır ve hikaye başlar…
Prömiyerini daha yeni yapmış taze bir oyuna gittim geçenlerde. Devlet Tiyatrolarının kapalı gişe oynayanlar listesini baya zorlayacağa benziyor zamanla. Sıra dışı bir konuya sahip ve tiyatronun tüm avantajlarını kullandığı için merak duygusunu tetikleyici de bir yanı var. Başlarda konusunu az çok bilmeme rağmen ismini fazlasıyla romantik bulmuştum oyunun. Fakat izlerken anladım ki çıkış noktasından almış Ellerimin Arasındaki Hayat ismini ve olmuş da.
Suçun maske değiştirdiği ana şahitlik ediyorsunuz hikaye akarken. Gerçekten yerinde oluyor bu başlık oyunu tanımlamada. Kalıplaşmış genellemelerin maskelediği suç gizliden gizliye açığa vurmaya başlıyor kendini. Boşta kalan maskesi ise kırıyor o zayıf halkalı zincirini ve esas sahibine ulaşıyor. Seyirci olarak dengeli bir duydu durumu sergiliyoruz. Çünkü hem canımız yanıyor hem adalet diye bağıran tarafımız coşuyor aynı anda. Peki mümkün müdür bu, gücü elinde bulunduran kişilere yapışır mı bu maske diye soracak olursanız. "Vicdan" diyor oyun tek cevap olarak. Tabi genelleme yapılamaz her koşulda, istisna örneklere bizzat şahit olabiliriz "kafamızı kaldırdığımızda". Bu amansız düşmana karşı tek savunmanın ise biricik hislerimiz olduğu genelgeçer bir gerçektir. Henüz iktidar değilseniz ve hisleriniz hala var ise...
Foucault'yu andım
Peter Ustinov tarafından kaleme alınan eserin sahnelenişini izlerken, Foucault'nun Hapishanenin Doğuşu kitabı canlandı gözümde. Suç, ceza, iktidar ve halk kavramları bir tecavüz olayının perde arkasından çarptırılmadan, abartısız bir şekilde sunuldu oyunda. Kurban verdikçe hataların farkına varılacağını savunan ve bunu gazetedeki köşesinde yazan bir gazeteci ve iktidarın diyalogları bize çok tanıdık gelen saklı tutulan gündemimizi hatırlattı. Bir suçun neye göre, kime göre derecelendirileceği üzerinde durmaları, iktidarın gücünü gösterme şekli ve halkın hapishanenin önünde "amaçsızca" toplanışı hakkında vurgular yerindeydi. Foucault da idam yerinde toplanan halktan bahsederken, bazılarının izlerken dehşete kapıldığına, bazılarının mahkuma acıdığına, bazılarının ise bu olayı destekleyip keyif aldığına ama yine de izlemek için toplandığına değinmişti kitabında. Fakat ortada genel bir sonuç vardı. Halkın, iktidarın gücünü iliklerine kadar hissettiği andı, idam ve infaz anı. Ve cezanın bir adım geriletilmemesinin nedeni ise her daim, iktidarın, yasadışı yapılan tüm davranışları doğrudan üstüne alması ve bu algısını varoluşu ile özdeşleştirmesi olmuştur.
Gözlem gücü yüksek bir gazeteci...
İşine kendisini fazla kaptırarak karısıyla bile iletişim kurmaya vakit ayırmayan bir gazetecenin oyun sırasında seyircisiyle diyalog kurması biraz nefes almak için iyi düşünülmüş. Karısıyla idam cezası hakkında konuşurlarken, karısına "sen halksın" damgası, seyircinin çok hoşuna gitti. Güldürürken ayrı bir pencere açtı oyunda bu çıkış. İşte gözlem gücü budur, halkın fikir birliği ettiği düşüncelerine, tavırlarına dışarıdan bakıp bunu özneye indirgeyebilmektir dedirtti. Ve bu açılan pencereden günümüze bakınca, "Karısıyla iletişim kurmayan baya bir gazeteci var anlaşılan!" diyor insan.
Oyunun nabzı Tolga Pancaroğlu ile arttı.
Hem duyguyu verip hem o kadar uzun konuşma yapmak her oyuncunun harcı değil. Tolga Pancaroğlu iyi bir oyunculuk sergiledi. Sahnedeki ustalar arasında kendi karakterine iyi vurgulamalar yaptı. Genç bir yetenek ve Devlet Tiyatrosu'nun da büyük bir kazancı diye düşünüyorum. Daha nice oyunda görmek isterim.
Dekor kullanışlı ve başarılı
Sahne dekoru hem kullanışlı hem sade hem ilgi çekiciydi. Bunu nasıl başardılar bilemiyorum ama salona girdiğim andan itibaren sahnede gönlümü fetheden sıra dışı bir görüntü vardı. Şu da olsaydı denmeyecek kadar. (Daha fazla detay kötü olur dimi? ) Ortaya çıkardığı bu hoş dekor için SERTEL ÇETİNER büyük bir tebriği hak ediyor bence.
Oyun sırasında hiç kesilmeyen, ses seviyesi sabit, olaylara göre seçilmiş müziklerle kendimi bir an polisiyenin içerisinde gibi hissettim. Oyuncuların her iki perde için de, hatta birkaçının 5 dakika içerisinde kostüm ve saç değiştirip sahneye gelişi şimdiye kadar pek rastlamadığım bir emekti ve realiteyi arttırdığı için sevdim bu koşuşturmacayı. Ayrıca gazete manşetlerinin gösterimi çok hoştu, sanırım iktidardan çekinmeyen bir gazetecilik anlayışına pek aşina olmayışımızdan salonca güldük biz bu duruma.
Oyun sırasında hiç kesilmeyen, ses seviyesi sabit, olaylara göre seçilmiş müziklerle kendimi bir an polisiyenin içerisinde gibi hissettim. Oyuncuların her iki perde için de, hatta birkaçının 5 dakika içerisinde kostüm ve saç değiştirip sahneye gelişi şimdiye kadar pek rastlamadığım bir emekti ve realiteyi arttırdığı için sevdim bu koşuşturmacayı. Ayrıca gazete manşetlerinin gösterimi çok hoştu, sanırım iktidardan çekinmeyen bir gazetecilik anlayışına pek aşina olmayışımızdan salonca güldük biz bu duruma.
Dekor değişiminin yavaş gerçekleştiği konusunda eleştiriler okudum ve aynı oyuna gidip gitmediğimiz konusunda kafamda soru işaretleri oluştu. Dekorun, koltukların, masanın ve hatta askılığın bile saniyeler içerisinde üstelik "gazeteci" seyirciye yönelmişken arka tarafta değişiyor olması neden bu kadar sıkar bir izleyiciyi bilemedim. Sanırım "bazı" seyirciler gerçekten oyunun verdiği mesaja denk gelecek diye algılarını kapatırken dekorun değişim süresini kontrol ediyor ve ortaya böyle içi dolmayan eleştiriler çıkıyor.
Yine güzel bir seçim yaptım, bilet bulursam yine giderim dediğim oyunlardan biri Ellerimin Arasındaki Hayat. Her izlediğimi tavsiye mi etmiş oluyorum bilmem de KESİNLİKLE SEYRETMELİSİNİZ.. :)
Tiyatroya gidin kendi hayatlarınızın figüranı olmayın derim. :)
Foucault / Hapishanenin Doğuşu hakkında yazımı merak edenler tık tık.
güzel bir kitap ve tanıtım..elinize sağlık..
YanıtlaSilBu bir kitap değil, tiyatro oyunu ama yinede sağolun :)
YanıtlaSilpardon..ben konuyla ilgili tiyatro sahnesini tanıtan bir kitap/kitapçık çalışması sanmıştım..ama olsun yine de iyi bir tanıtım..elinize sağlık..
YanıtlaSilİzledim harikaydı
YanıtlaSiltiyatronun ozetide olsa keşke 😥
YanıtlaSil