Kavramla kalıcılar, duruyorlar ve kullanılıyorlar fakat Sokrates’in sorup da cevap alamadığı gibi bugün de bilerek kullandıklarından hiç emin olmadığımı gördüm. Başka kitaplara başvurdum. Afşar Timuçin’in felsefe sözlüğü olmak üzere çeşitli kaynaklardan yararlanarak Sokrates’in Savunması hakkında detayları araştırdım.
Sokrates, Meletos, Anytos ve Lykon tarafından gençlere, toplumsal düzen tarafından kabul edilmiş doğruluktan ayrılmasına teşvik edici dersler vermesi, onlara dinsizlik aşılaması gibi suçlamalar sonucunda kanun karşısına yargılanmak üzere çıkarılmıştır. Sokrates, bu yargılanma sürecinde, suçlamalara karşı kendisini, yaşanmışlıklarından örnekler verdiği sağlam bir savunma konuşması ile açıklamaya çalışmıştır. Hayatı boyunca arkasında yazılı bir metin bırakmayan Sokrates hakikati arama yolunda kurduğu diyaloglar ile tanınmış ve kendisine uygun görmediği “bilge” adıyla geçmişten günümüze dek adıyla anılmıştır. Sokrates’in öğrencisi olan Eflatun (Platon) ise Sokrates’in bu savunmasını yazıya dökerek, onun yarattığı bu felsefeyi günümüze kadar getirmeyi sağlamıştır. İnce bir kitap halinde bulunan Sokrates’in savunması felsefenin temel taşlarından birini oluşturmaktadır.
Sokrates’in savunması üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kendisine yeni ve eski olmak üzere yöneltilen suçlar üzerinde analiz yapmakta ve kendisine karşı kinle dolu insanların suçlamalarını çelişkide bırakacak güçlü konuşmalar gerçekleştirmektedir. İkinci bölümde ise kendisine verilen cezanın onaylanması üzerine kendisine karşı olanlara ve kendi tarafında olanlara alınan karar ve ölüm hakkında bazı açıklamalar yapmıştır. Ölüm hakkında yaptığı açıklamalarda hakikatin savunucusu olduğu yönünde bir tavır sergilemiştir. Son sözlerini söylediği üçüncü bölümde ise düşüncelerini bizzat yargıçlara yöneltmiş, bir yandan kanunların üstünlüğünü kabul eder ifadelerde bulunurken bir yandan yargıçların kendisinin ölümü hakkındaki kararını tepetaklak edecek açıklamalarda bulunmuştur.
Bölüm I
Sokrates Atinalılara hitap ettiği bu bölüme, kendisine yöneltilen suçlamalara genel bir yorum yaparak başlar. Kendisine yöneltilen suçlamalar karşısında yapacağı savunmayı “gölgelerle çarpışmak” olarak adlandırmaktadır. Çünkü Sokrates bu suçlamaları duyduğunda kendini bile unutacak kadar kendisi ile alakalı olmadığını düşünmektedir. Ama ne var ki asılsız suçlamalar, suçlamaları yapan kişilerin şöhretinin yardımıyla ve devletin çıkarlarına ters düşmesinden aldığı destekle Atina halkı ve senatosu tarafından körü körüne kabul edilmişlerdir. Gölgeler ile çarpışacağını bile bile suçlamaların üzerine dik bir duruş ile gider ve bu iftiraları ortaya çıkaranları şaşırtacak güçte sorgulamaya başlar.
Sokrates ilk olarak suçlamaların eskiden gelen kesimi ile ilgilenir. Anytos ve arkadaşları bu iftiraları atan o “eski” kesimin içerisinde yer almaktadırlar. Sokrates Anytos ve arkadaşlarını diğer suçlayanlardan ve kendisine öfke dolu olan insanlardan daha tehlikeli bulmaktadır. Bunun böyle olmasının nedeni Anytos ve aradaşlarının, Atina’ya belki daha da fazla kişiye Sokrates’in bir bilge olduğuna inandırmalarıdır. Sokrates’in sorgulayarak hakikatin ve bilgeliğin peşine düşmesi, kendisini bilge sanan insanların gerçek yüzünü ortaya çıkarması Anytos gibiler tarafından bilginin Sokrates’in içinde olduğuna yönelik söylentileri oluşturmuştur.
Sokrates “Bildiğim bir şey varsa; o da hiç bir şey bilmediğimdir.” sözü ile bilinen bir felsefecidir. Savunmasında bilgiyi bulana dek devlet adamları, şairler ve ustalara kadar şöhretli kişilerle kurduğu diyaloglardan bahsetmiştir. Özellikle şairlerin o muhteşem mısralarının anlamları hakkında yaptıkları diyaloglarda, şairin cümlelerinin sadece bir görüntüden ibaret olduğunu anlayarak hayal kırıklığına uğramış ve şairlerde bilginin bulunmadığına yönelik düşünceleri oluşmaya başlamıştır. Şairlerin bilgilerinin içgüdü ile Tanrıdan ilham alarak o satırları yazdığını gören Sokrates, kendisinin onlardan daha bilgin olduğunu düşünmüştür. Çünkü Sokrates en azından bir şey bilmediğinin bilgisine sahipti fakat şairler bunun bilgisinde olmamakla kalmıyor, bilginin kendilerinde var olduğuna inanıyorlardı. Sokrates son olarak ustalara gidip onlar ile konuştuğunda, onların bilgiye sahip olduklarını görmüştür. Ama ne yazıkki yaptıkları işin bilgisine sahip ustaların, kendi alanları dışında tüm bilgiye sahip olabileceğine dair görüşlerinin varlığı, Sokrates’e göre onların bilgeliğini gölgede bırakmaktadır.
Sokrates sorgulama gücü yüksek bir felsefecidir. Onun başlı başına bir akım yaratmasındaki en önemli neden soru sorma konusundaki yeteneğidir. Birkaç kaynaktan araştırmalarım sonucunda Sokrates’in soruları yönelttikten sonra cevabı vermediği, cevabı bulmaya yönelik ipuçları verdiği ve yeni sorular sorduğuna yönelik bilgilere rastladım. Ayrıca Sokrates bu yeteneğini Tanrı’nın ona buyurduğu bir görev neticesinde kullandığını savunmaktadır. Savunmasında bahsettiği “Tanrı’ya hizmet edeyim derken yoksul kaldım.” cümlesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Sokrates’in, verdiği bilgi karşılığında belli miktar para alan insanlara karşı büyük bir tepkisi vardır. Özellikle bu kişilerin ve bu kişilere para veren halkın üzerine gider ve bilginin gerçekten var olup olmadığını sınar. Eğer ortada paraya değer bilginin varlığını düşünürse bu bilginin muhteşem büyüklükte bir bilgi olması gerektiğini savunur. Fakat bu yüksek bilginin bilinmesine yönelik pek inancı yoktur. Sokrates’in bu yönde varolan düşüncelerine baktığımızda şunu elde etmekteyiz; bilgi, karşılığında para alınmaksızın, bir görev olarak ve Tanrı’ya hizmet amaçlı paylaşılmalıdır.
Suçlamaların geldiği ikinci kesime yönelik açıklamalarının bulunduğu bölüme geçiyor Sokrates. Burada adına sıkça rastladığımız Meletos, Sokrates’i dinsizlikle ve gençleri doğru yoldan ayırıcı bilgiler vermekle suçlamaktadır. Sokrates, Meletos ile kurduğu diyalogda sıkça gençlere kimin terbiye verdiği üzerine sorular sormaktadır. Meletos, Sokrates’in sorduğu sorulara verdiği yanıtlar ile esas iftiraları arasında çelişkiye düşmektedir.
“Meletos, iyilerin yanlarındakilere iyilik, kötülerin ise kötülük ettiği, şu genç yaşında bildiğin bir gerçek ise, ben bu yaşımda birlikte yaşamak zorunda olduğum kimseyi doğru yoldan ayırırsam, ondan bana zarar geleceğini bilmeyecek kadar karalık ve bilgisizlik içinde miyim? Buna ne beni inandırabilirsin ne de başkalarını.”
Sokrates’in bu sorusu Meletos’un gençleri kötü yola teşvik ettiğini kapsayan suçlamalarına akılcı bir soru sorarak onu büyük bir çelişkiye sürüklemiştir. Sorunun altında yatan anlam ise Sokrates’in toplum yararını ve toplum bütünlüğünü sağlamaya yönelik olumlu düşüncelerini temsil etmektedir.
Meletos’un diğer bir iftirasına yani Sokrates’in “dinsiz” ve “Tanrılara inanmayan” bir insan oluşuna gelince sıra, Sokrates bir önceki iftiraya karşılık kullandığı yöntemle Meletos’un düşüncelerini çelişkiye sokarak karanlık bir kuyuya gömüyor. Buna rağmen Meletos ve Anytos gibi insanların suçlamalarını geri çekmediği ve iftiralarına körü körüne bağlandıklarını görmekteyiz. Sokrates sonucun bu şekilde olacağını tahmin ettiğini “gölgelerle çarpışmayı” kabul edişinden itibaren anlayabiliyoruz. Sokrates bu yüzden kendisini yok edecek olan şeyin bu insanlar değil, iftira ve çekememezlik oluşuna inanmaktadır.
Bölümün sonlarına gelirken Sokrates’in “at sineği” ile kendisi arasında bir benzeşim kurması savunma içerisinde vurgusu en yüksek bölümlerden biridir. Bu benzeşimi şu cümleler ile ifade eder Sokrates:
“Ben Tanrı tarafından devletin başına musallat edilen bir at sineğiyim. Ben her gün heryerde sizi dürten birisiyim. Benim gibi bir kimseyi kolay kolay bulamayacaksınız. Kendinizi benden yoksun bırakmamanızı tavsiye ederim. Tanrı size acıyıp başka bir at sineği yollayıncaya kadar hayatınızın geri kalanında uykuya dalacaksınız.”
Kendisi ile at sineği arasında benzeşim kuran Sokrates, Atina’yı da cins ve uyuşuk bir ata benzetmektedir. Eğer Sokrates bu şekilde yok olmaya mahkum bırakıldı ise bunun nedeni Meletos ve Anytos gibi çıkarları uğruna hakikatten şaşan insanlar değil, uyuşuk at ile benzeştirilen halkın olaylara karşı aklı ve gözlerinin kör bakması olmuştur. Sokrates’in bu konuşmasında kendisi gibi, kendisinden sonra da at sineklerinin var olacağına dair cümleleri umudunun evrenselliğine işaret etmektedir. Sokrates’in düşüncesine göre halkı, doğruları görmek için uyandırmaya yönelik dürtme isteği var olduğu sürece, kendisi siyaset adamı olamayacaktır. Çünkü hak yolunda çalışan kişinin devlet adamı olması mümkün değildir. Sokrates’in yok edilmesine yönelik düşüncenin temeli de buradan gelir. O, özellikle gençlerin hakikate nasıl ulaşması gerektiğini, kandırmaya yönelik tavırların hangileri olduğunu özel bir ders vermeden göstermiştir. Bu durum ise yönetimin ve devletin çıkarlarına uygun düşmemektedir.
Bölüm II
Sokrates infazına yönelik çıkan karar için, bunu tahmin ettiğini söyler. Cezaya karşı gelmez ve affedilmek için asla boyun eğmez. Suçluların affedilmek uğruna ağlayıp yakarmalarını uygun görmez. Cezasını kendi seçmesi yönündeki karara da yaklaşımı farklıdır. Ne seçerse seçsin bunun bir ceza olduğunu yani mutlak bir“kötü” durumu seçeceğini düşünür. Fakat ölümün mutlak kötü bir şey olup olmadığı konusunda henüz bir gerçek kanıt yoktur. Hatta ölüm için iki yorum getirilmektedir. Bunlardan birinin kişiyi hiçliğe yönelttiği yorumu diğeri ise bu dünyadan başka bir dünyaya göç etme yorumudur. Sokrates’in ölüm hakkındaki yorumlarından, bundan korkmadığını, hatta göç edilen diğer dünyalar doğruları ve yanlışları savunanlara farklı şekilde sunuluyorsa bundan memnuniyet bile duyabileceğini anlamaktayız.
Sokrates Atinalılara hitap ettiği bu bölüme, kendisine yöneltilen suçlamalara genel bir yorum yaparak başlar. Kendisine yöneltilen suçlamalar karşısında yapacağı savunmayı “gölgelerle çarpışmak” olarak adlandırmaktadır. Çünkü Sokrates bu suçlamaları duyduğunda kendini bile unutacak kadar kendisi ile alakalı olmadığını düşünmektedir. Ama ne var ki asılsız suçlamalar, suçlamaları yapan kişilerin şöhretinin yardımıyla ve devletin çıkarlarına ters düşmesinden aldığı destekle Atina halkı ve senatosu tarafından körü körüne kabul edilmişlerdir. Gölgeler ile çarpışacağını bile bile suçlamaların üzerine dik bir duruş ile gider ve bu iftiraları ortaya çıkaranları şaşırtacak güçte sorgulamaya başlar.
Sokrates ilk olarak suçlamaların eskiden gelen kesimi ile ilgilenir. Anytos ve arkadaşları bu iftiraları atan o “eski” kesimin içerisinde yer almaktadırlar. Sokrates Anytos ve arkadaşlarını diğer suçlayanlardan ve kendisine öfke dolu olan insanlardan daha tehlikeli bulmaktadır. Bunun böyle olmasının nedeni Anytos ve aradaşlarının, Atina’ya belki daha da fazla kişiye Sokrates’in bir bilge olduğuna inandırmalarıdır. Sokrates’in sorgulayarak hakikatin ve bilgeliğin peşine düşmesi, kendisini bilge sanan insanların gerçek yüzünü ortaya çıkarması Anytos gibiler tarafından bilginin Sokrates’in içinde olduğuna yönelik söylentileri oluşturmuştur.
Sokrates “Bildiğim bir şey varsa; o da hiç bir şey bilmediğimdir.” sözü ile bilinen bir felsefecidir. Savunmasında bilgiyi bulana dek devlet adamları, şairler ve ustalara kadar şöhretli kişilerle kurduğu diyaloglardan bahsetmiştir. Özellikle şairlerin o muhteşem mısralarının anlamları hakkında yaptıkları diyaloglarda, şairin cümlelerinin sadece bir görüntüden ibaret olduğunu anlayarak hayal kırıklığına uğramış ve şairlerde bilginin bulunmadığına yönelik düşünceleri oluşmaya başlamıştır. Şairlerin bilgilerinin içgüdü ile Tanrıdan ilham alarak o satırları yazdığını gören Sokrates, kendisinin onlardan daha bilgin olduğunu düşünmüştür. Çünkü Sokrates en azından bir şey bilmediğinin bilgisine sahipti fakat şairler bunun bilgisinde olmamakla kalmıyor, bilginin kendilerinde var olduğuna inanıyorlardı. Sokrates son olarak ustalara gidip onlar ile konuştuğunda, onların bilgiye sahip olduklarını görmüştür. Ama ne yazıkki yaptıkları işin bilgisine sahip ustaların, kendi alanları dışında tüm bilgiye sahip olabileceğine dair görüşlerinin varlığı, Sokrates’e göre onların bilgeliğini gölgede bırakmaktadır.
Sokrates sorgulama gücü yüksek bir felsefecidir. Onun başlı başına bir akım yaratmasındaki en önemli neden soru sorma konusundaki yeteneğidir. Birkaç kaynaktan araştırmalarım sonucunda Sokrates’in soruları yönelttikten sonra cevabı vermediği, cevabı bulmaya yönelik ipuçları verdiği ve yeni sorular sorduğuna yönelik bilgilere rastladım. Ayrıca Sokrates bu yeteneğini Tanrı’nın ona buyurduğu bir görev neticesinde kullandığını savunmaktadır. Savunmasında bahsettiği “Tanrı’ya hizmet edeyim derken yoksul kaldım.” cümlesi de bu düşünceyi destekler niteliktedir.
Sokrates’in, verdiği bilgi karşılığında belli miktar para alan insanlara karşı büyük bir tepkisi vardır. Özellikle bu kişilerin ve bu kişilere para veren halkın üzerine gider ve bilginin gerçekten var olup olmadığını sınar. Eğer ortada paraya değer bilginin varlığını düşünürse bu bilginin muhteşem büyüklükte bir bilgi olması gerektiğini savunur. Fakat bu yüksek bilginin bilinmesine yönelik pek inancı yoktur. Sokrates’in bu yönde varolan düşüncelerine baktığımızda şunu elde etmekteyiz; bilgi, karşılığında para alınmaksızın, bir görev olarak ve Tanrı’ya hizmet amaçlı paylaşılmalıdır.
Suçlamaların geldiği ikinci kesime yönelik açıklamalarının bulunduğu bölüme geçiyor Sokrates. Burada adına sıkça rastladığımız Meletos, Sokrates’i dinsizlikle ve gençleri doğru yoldan ayırıcı bilgiler vermekle suçlamaktadır. Sokrates, Meletos ile kurduğu diyalogda sıkça gençlere kimin terbiye verdiği üzerine sorular sormaktadır. Meletos, Sokrates’in sorduğu sorulara verdiği yanıtlar ile esas iftiraları arasında çelişkiye düşmektedir.
“Meletos, iyilerin yanlarındakilere iyilik, kötülerin ise kötülük ettiği, şu genç yaşında bildiğin bir gerçek ise, ben bu yaşımda birlikte yaşamak zorunda olduğum kimseyi doğru yoldan ayırırsam, ondan bana zarar geleceğini bilmeyecek kadar karalık ve bilgisizlik içinde miyim? Buna ne beni inandırabilirsin ne de başkalarını.”
Sokrates’in bu sorusu Meletos’un gençleri kötü yola teşvik ettiğini kapsayan suçlamalarına akılcı bir soru sorarak onu büyük bir çelişkiye sürüklemiştir. Sorunun altında yatan anlam ise Sokrates’in toplum yararını ve toplum bütünlüğünü sağlamaya yönelik olumlu düşüncelerini temsil etmektedir.
Meletos’un diğer bir iftirasına yani Sokrates’in “dinsiz” ve “Tanrılara inanmayan” bir insan oluşuna gelince sıra, Sokrates bir önceki iftiraya karşılık kullandığı yöntemle Meletos’un düşüncelerini çelişkiye sokarak karanlık bir kuyuya gömüyor. Buna rağmen Meletos ve Anytos gibi insanların suçlamalarını geri çekmediği ve iftiralarına körü körüne bağlandıklarını görmekteyiz. Sokrates sonucun bu şekilde olacağını tahmin ettiğini “gölgelerle çarpışmayı” kabul edişinden itibaren anlayabiliyoruz. Sokrates bu yüzden kendisini yok edecek olan şeyin bu insanlar değil, iftira ve çekememezlik oluşuna inanmaktadır.
Bölümün sonlarına gelirken Sokrates’in “at sineği” ile kendisi arasında bir benzeşim kurması savunma içerisinde vurgusu en yüksek bölümlerden biridir. Bu benzeşimi şu cümleler ile ifade eder Sokrates:
“Ben Tanrı tarafından devletin başına musallat edilen bir at sineğiyim. Ben her gün heryerde sizi dürten birisiyim. Benim gibi bir kimseyi kolay kolay bulamayacaksınız. Kendinizi benden yoksun bırakmamanızı tavsiye ederim. Tanrı size acıyıp başka bir at sineği yollayıncaya kadar hayatınızın geri kalanında uykuya dalacaksınız.”
Kendisi ile at sineği arasında benzeşim kuran Sokrates, Atina’yı da cins ve uyuşuk bir ata benzetmektedir. Eğer Sokrates bu şekilde yok olmaya mahkum bırakıldı ise bunun nedeni Meletos ve Anytos gibi çıkarları uğruna hakikatten şaşan insanlar değil, uyuşuk at ile benzeştirilen halkın olaylara karşı aklı ve gözlerinin kör bakması olmuştur. Sokrates’in bu konuşmasında kendisi gibi, kendisinden sonra da at sineklerinin var olacağına dair cümleleri umudunun evrenselliğine işaret etmektedir. Sokrates’in düşüncesine göre halkı, doğruları görmek için uyandırmaya yönelik dürtme isteği var olduğu sürece, kendisi siyaset adamı olamayacaktır. Çünkü hak yolunda çalışan kişinin devlet adamı olması mümkün değildir. Sokrates’in yok edilmesine yönelik düşüncenin temeli de buradan gelir. O, özellikle gençlerin hakikate nasıl ulaşması gerektiğini, kandırmaya yönelik tavırların hangileri olduğunu özel bir ders vermeden göstermiştir. Bu durum ise yönetimin ve devletin çıkarlarına uygun düşmemektedir.
Bölüm II
Sokrates infazına yönelik çıkan karar için, bunu tahmin ettiğini söyler. Cezaya karşı gelmez ve affedilmek için asla boyun eğmez. Suçluların affedilmek uğruna ağlayıp yakarmalarını uygun görmez. Cezasını kendi seçmesi yönündeki karara da yaklaşımı farklıdır. Ne seçerse seçsin bunun bir ceza olduğunu yani mutlak bir“kötü” durumu seçeceğini düşünür. Fakat ölümün mutlak kötü bir şey olup olmadığı konusunda henüz bir gerçek kanıt yoktur. Hatta ölüm için iki yorum getirilmektedir. Bunlardan birinin kişiyi hiçliğe yönelttiği yorumu diğeri ise bu dünyadan başka bir dünyaya göç etme yorumudur. Sokrates’in ölüm hakkındaki yorumlarından, bundan korkmadığını, hatta göç edilen diğer dünyalar doğruları ve yanlışları savunanlara farklı şekilde sunuluyorsa bundan memnuniyet bile duyabileceğini anlamaktayız.
Sokrates susması doğrultusunda cezasının hafifletilmesi teklifine ise sıcak bakmamıştır. Susmayı ve bilgiyi aramaktan vazgeçisi Tanrıya karşı itaatsizlik olarak görmektedir. İşte tam bu esnada erdem üzerine önemli noktalara vurgu yapmıştır.
Sokrates’e göre bütün insanlar kendileriyle ilgili işlerinden önce tıpkı kendisinin de yaptığı erdemi ve bilgeliği aramalıdır. Bütün meselelerin, kendimizin ve başkalarının erdemi üzerine birçok tartışma yapılması gerektiğini, imtihansız bir hayatın yaşamaya değer bir hayat olmayacağını savunmaktadır. Sokrates erdem kelimesinden savunması boyunca sıkça bahsediyor. Sokrates erdemli bir birey oluşunu, ölüm kararına boyun eğmeyerek dik duruşuyla açıklamaktadır. Sokrates’e göre hakikat yolundan ayrılarak yaşanılan bir yaşam ölümden daha erdemsiz bir davranış olacaktır. Bu yüzden kendisini ölümün yüceliği fikrine inandırmaktadır.
Sokrates’in önem verdiği ve erdemli bir davranış olarak saydığı bir diğer konu da devletin yararına davranışlar sergilemektir. Bu konu üzerine şöyle der: “Devletin sırtından faydalanmamalı, devlete bakmalı.” Onun düşündüğü devlet algısı ile önünde yargılandığı devletin aynı olmadığını dik duruşuyla ayırt edebiliriz. Yukarıda da belirttiğim gibi Sokrates için toplum bütünlüğü ve devlet yararı çok önemlidir. Bunu verdiği örneklerden anlayabiliriz. Fakat tahammül edemediği durum, yani erdemsizlik saydığı durum, devletin sırtından geçinmek, ahlaksızlık ve çıkarcılık olmuştur.
Bölüm III
Sokrates son olarak davayı sürdüren yargıçlara yönelir ve bazı düşüncelerini aktarır. Kendini suçlayanların ve onlara inanların kötülüğün pençesinde olduklarına dair inancından bahseder. Kendisinin ölüm cezasını bu kişilerin hakikat tarafından çarptırıldığı kötülüğün ve hakszlığın cezasına çarptırılmasını daha erdemli görmektedir. Yargıçlara, çarptırıldığı ölüm cezası hakkında herhangi bir itiraz göstermemiştir, aksine beklenilenin dışında bir konuşma gerçekleştirmiştir. Yukarıda da değindiğim gibi Sokrates için devletin yararı çok önemlidir. Bu sebeple kanunlar ve Tanrı’lar neyi emrediyorsa onun gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kanuna ve devlete özel bir saygısı vardır. Yasalar kendi açısından yanlış bile olsa duyduğu bu saygı dolayısıyla onların uygulanmasının gerekliliğine inanmaktadır. Sokrates’e göre herkesin hükmünü yasaya göre uygun şekilde vermek yargıcın en önemli görevidir. Yargıç, kendi bakış açısından mahkumun doğruluğunu bağışlamak istese bile bunu yapmamalıdır. Suçlu olan kişi ölüm cezasına çarptırıldığında bundan kurtulmak için türlü denemeler yapabilir. Bu durum Sokrates’in anlayamayacağı türden bir tavırdır, çünkü Sokrates ölümün orada atlatılmasının, tamamen ölümden kurtulmak gibi algılanmasını saçma bulur. Yani, kısaca Sokrates kanunların herkese eşit şekilde uygulanmasından yana bir tavır sergiler ve davasını Atinalılara ve Tanrı’ya bırakır. Baldıran zehrini içerek kendi değimiyle erdemli bir hayat yaşadığını kabul etmiş ve hayata veda etmiştir.
Sokrates’e göre bütün insanlar kendileriyle ilgili işlerinden önce tıpkı kendisinin de yaptığı erdemi ve bilgeliği aramalıdır. Bütün meselelerin, kendimizin ve başkalarının erdemi üzerine birçok tartışma yapılması gerektiğini, imtihansız bir hayatın yaşamaya değer bir hayat olmayacağını savunmaktadır. Sokrates erdem kelimesinden savunması boyunca sıkça bahsediyor. Sokrates erdemli bir birey oluşunu, ölüm kararına boyun eğmeyerek dik duruşuyla açıklamaktadır. Sokrates’e göre hakikat yolundan ayrılarak yaşanılan bir yaşam ölümden daha erdemsiz bir davranış olacaktır. Bu yüzden kendisini ölümün yüceliği fikrine inandırmaktadır.
Sokrates’in önem verdiği ve erdemli bir davranış olarak saydığı bir diğer konu da devletin yararına davranışlar sergilemektir. Bu konu üzerine şöyle der: “Devletin sırtından faydalanmamalı, devlete bakmalı.” Onun düşündüğü devlet algısı ile önünde yargılandığı devletin aynı olmadığını dik duruşuyla ayırt edebiliriz. Yukarıda da belirttiğim gibi Sokrates için toplum bütünlüğü ve devlet yararı çok önemlidir. Bunu verdiği örneklerden anlayabiliriz. Fakat tahammül edemediği durum, yani erdemsizlik saydığı durum, devletin sırtından geçinmek, ahlaksızlık ve çıkarcılık olmuştur.
Bölüm III
Sokrates son olarak davayı sürdüren yargıçlara yönelir ve bazı düşüncelerini aktarır. Kendini suçlayanların ve onlara inanların kötülüğün pençesinde olduklarına dair inancından bahseder. Kendisinin ölüm cezasını bu kişilerin hakikat tarafından çarptırıldığı kötülüğün ve hakszlığın cezasına çarptırılmasını daha erdemli görmektedir. Yargıçlara, çarptırıldığı ölüm cezası hakkında herhangi bir itiraz göstermemiştir, aksine beklenilenin dışında bir konuşma gerçekleştirmiştir. Yukarıda da değindiğim gibi Sokrates için devletin yararı çok önemlidir. Bu sebeple kanunlar ve Tanrı’lar neyi emrediyorsa onun gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kanuna ve devlete özel bir saygısı vardır. Yasalar kendi açısından yanlış bile olsa duyduğu bu saygı dolayısıyla onların uygulanmasının gerekliliğine inanmaktadır. Sokrates’e göre herkesin hükmünü yasaya göre uygun şekilde vermek yargıcın en önemli görevidir. Yargıç, kendi bakış açısından mahkumun doğruluğunu bağışlamak istese bile bunu yapmamalıdır. Suçlu olan kişi ölüm cezasına çarptırıldığında bundan kurtulmak için türlü denemeler yapabilir. Bu durum Sokrates’in anlayamayacağı türden bir tavırdır, çünkü Sokrates ölümün orada atlatılmasının, tamamen ölümden kurtulmak gibi algılanmasını saçma bulur. Yani, kısaca Sokrates kanunların herkese eşit şekilde uygulanmasından yana bir tavır sergiler ve davasını Atinalılara ve Tanrı’ya bırakır. Baldıran zehrini içerek kendi değimiyle erdemli bir hayat yaşadığını kabul etmiş ve hayata veda etmiştir.
Aslıhan Göktuğ
Ne dersen de din ve Tanrı her zaman kazanır.
YanıtlaSilHayat adil değil. Tanrı hepimizden özür dilesin !
Neye soluksuz inanıyorsan o Tanrı odur. Çünkü onu gerçekten hissettiğin anlar soluğunu kaybettiğin anlardır. Kim sana karşı adil değilse onun Tanrısı senin Tanrından özür dilemelidir.
Sil